22 Aralık 2013 Pazar

Üüüüçç Biiiİİİiiirr...


45 ve 71'de Karikari, 62'de Ali Öztürk. Sonuç,
Balkes 3 - 1 Kahramanmaraşspor. Yoğun sise ve ciddi soğuk havaya rağmen iyi taraftar vardı. Hemen yanımda 2 kadın taraftar vardı örneğin. Beraber gelmişler maça. Şehir inancını ve desteğini sergilemeye, takım da bu desteğe karşılığını fazlasıyla vermeye devam ediyor. Allah hepimize sezon sonunda "Şampiyon Balkes" diye şehri inletmeyi nasip etsin. :)

Son bir alkış da, (her hafta olduğu gibi yine) maçtan önce misafir taraftarlara "hoşgeldiniz" tezahüratı yapan, başlama vuruşu öncesi 2 takımı el ele tribüne çağıran, maç bitimine doğru Kahramanmaraşspor takımına tezahürat yapan ve misafir taraftar kardeşlerimiz stadtan ayrılırken, arkalarından "Hepiniz Allah' a emanet olun" tezahüratı yapan 10Kolik kardeşlerime gelsin. Maçın ayrıntıları ve özet videosu için Hayalet10Kolik Blog' u ziyaret edebilirsiniz.

20 Aralık 2013 Cuma

REFLEKS


Pazar günü, ligdeki durumumuz açısından son derece önemli bir maça çıkacağız. Şampiyonlar ligindeki Juventus galibiyeti ve bu galibiyetin yarattığı olumlu havanın lige yansıması ne yazık ki beklendiği gibi olmadı. Gençlerbirliği maçındaki oyun ve skor, ben dahil hemen hemen herkesi üzdü. Ancak; hafta arası Türkiye Kupasında Balıkesirspor’ la oynanan ve yedek ağırlıklı 11’ le çıkılan maçta alınan 4-0’ lık galibiyet, biraz olsun rahatlattı.

Trabzonspor’ un başında, ligin belki de en başarılı yerli teknik direktörlerinden biri olan Mustafa Akçay var. Mustafa hocanın bu görevi, Trabzonspor’ un PTT 1. Ligde mücadele eden altyapı-pilot takımı 1461 Trabzon’ la elde ettiği başarıların ardından bir nevi ödül olarak aldığını belirtmek gerek. Göreve geldikten sonra sergilediği performansı, bu ödülü ne kadar fazlasıyla hak ettiğini gösteriyor. Yaptırdığı yerinde transferler, kurduğu sistem, oynattığı futbol, Avrupa ligindeki başarısı, Trabzonspor’ u “Avrupa ligini kazanabilirler” denilen bir takım yaptı. Takımını motive etmek konusunda oldukça başarılı bir teknik adam. Pazar günkü maçta da en büyük silahı bu olacaktır.

Oyuncularına, bu maçın Türkiye’ nin Avrupa’ da mücadele 2 takımının maçı olduğunu, yani bir nevi Avrupa maçı oynadığımızı hatırlatması ve üstüne, oyuncularına şunu söyleme ihtimali oldukça yüksek. “Bu maçta, bizi Türkiye Kupasından hem oyun hem de skor olarak çok kolay şekilde eleyen Balıkesirspor’ u, yedek ağırlıklı bir kadroyla 4-0 yenen bir takımla oynayacaksınız.”

Motivasyon etkisi oldukça yüksek sözler olduğunu inkar edemeyiz. Burada önemli olan, bizim bu motivasyona karşı nasıl bir refleks sergileyeceğimiz. Rakibin olası etkili oyununa karşı, gol yesek dahi sakin kalıp, kendi oyunumuzu oynamaya devam etmek, ve maç boyu hücum planında her hangi bir değişikliğe gitmeden oluşturulacak oyuncu kadrosu galibiyetin kilit anahtarları olur. Rakibin etkili adamlarına, kendi sahamızda değil hücum alanı olan oyunun 3. bölgesinde yapılacak baskı, rakibin oyun kurmasını da engelleyeceğinden çok önemli.

Hafta sonu, hepimizi çok zevkli bir maç bekliyor. Kazanan tarafın Galatasaray olmasını dileyerek bitirelim yazıyı.

16 Eylül 2013 Pazartesi

Devrim Cenk Ulusoy...



Yeniden merhaba. Meslek gereği (malum, turizm sektöründeyiz) yaz aylarında yoğunlaşan işler nedeniyle bloga bir müddet ara vermek durumunda kalıyoruz. Ama artık blogu yeniden, yavaş yavaş ısıtmak gerek.

Uzun bir aradan sonra blogun ilk yazısını Devrim Cenk Ulusoy' a ayıracağız. O Türkiye'nin ve dünyanın sayılı dalgıç ve su altı sporcularından biri. Kariyeri başarılarla dolu bir serbest dalışçı. Sporun neredeyse her alanında yaşanan başarısızlıklar ve skandallar arasında ne kadar yer alır, % 90 futbola, belki biraz da basketbola endeksli spor medyamızın içi boş sayfalarında ne kadar yazılıp çizilir bilemem ama; Devrim Cenk Ulusoy az önce, "paletsiz ip destekli serbest dalış" branşında, 81 mt. ile kendisine ait olan dünya rekorunu geçerek, 86 mt. ye yükseltti. Süresi ise 2.57 sn. Ulusoy, twitter hesabından yaptığı açıklamada da, 90 mt. dalış denemesi çalışmalarına hemen başladığını duyurdu.

Kendisiyle ve yaptıklarıyla ilgili ayrıntılı bilgi almak isterseniz,
kişisel web sitesi > devrimcenkulusoy.com.tr

Kendisini kutlamak isterseniz de;
Twitter hesabı > @dcu_ulusoy

Facebook Sayfası > Devrim Cenk Ulusoy

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Oğlum!...



Spor yazarı ve "ANNE" Banu Yelkovan; Fenerbahçe - Galatasaray maçı öncesi, sırası ve sonrasında yaşanan üzücü ve herkesin tepkisini çeken olaylara, ve bu ortamı yaratanlara yazdığı köşe yazısıyla yanıt verdi. Yazısının merkezine ailesini ve oğlunu koyan Yelkovan'ın yazısı, adeta ders niteliğinde. Okuyunca bloga taşımadan edemedim.

"Dokunanı yakarım!

Ülkemizdeki şiddet ortamı çocukluğumuzdan itibaren bizi sarıp sarmalıyor. Ama 'ebeveyn' olunca insan etrafa farklı bakıyor. Artık tarafımı açıklama zamanı geldi.

Kaç yaşındaydım tam hatırlamıyorum ama küçüktüm... Sokaktan pat pat bir gürültüler bağrışmalar geldi, balkona fırladık.. Tam karşı apartmanın altında, vesikalık fotoğraflarımızı çektirdiğimiz, tatil fotoğraflarımızı bastırdığımız Foto Mehmet’in kapısından iki genç çıktı, koşarak uzaklaştılar... “Allah Allah ne oldu” derken Mehmet abi kanlar içinde sürünerek kapı ağzına geldi... Kapı komşusu bakkal göklere yükselen bir çığlık attı, yoldan geçenler kaçıştı, biz iki küçük kız çocuğu balkonda bakakaldık... Annem, “Çabuk içeri girin” diye bağırdı... Perde aralığından bakmamıza da izin vermedi. Sonra komşulardan öğrendik ki Mehmet Abi o öğleden sonra hastanede ölmüş... Zaten solcuymuş. Solcu ne demek bilmiyorduk. “Zaten solcuymuş” ne demek hiç anlamadık. Ebru solak olduğu için bir süre tırstı. O görüntü gözümün önünden hiç gitmedi.

Sonra 12 Eylül oldu. Annem evdeki Ruhi Su, Cem Karaca, Edip Akbayram plaklarını kırdı. Plaklardan geriye iki Seyyal Taner, bir Füsun Önal kaldı.. Biz hala küçüktük, Ruhi Su’yu pek dinlemezdik de Cem Karaca’nın ‘Düştük Mahpus Damlarına’ plağının kırılmasına çok ağladık. Favori dans şarkımızdı..

Annem o furyada albümlerden babamın sendikacı arkadaşlarıyla çektirdiği resimleri ayıkladı, ortadan kesti, babamsız yarıları küvette yaktı. Annemin fotoğraf operasyonu sonrası albümler çok komik oldu; Babam kolunu olmayan birinin omzuna atmış gülüyor, olmayan birileriyle karşılıklı göbek atıyor, bedeni olmayan kollarla kadeh tokuşturuyor.. Bakıp
bakıp gülerdik: “Bak İlhan Amcanın koluyla babam düğünde!”

Babam banka müdürüydü ama sendikacıydı da... Her yeri geldiğinde, diyelim kardeşimle ben misafir çocuklarla oyuncuklarımızı paylaşmadığımızda BİLE, eşitlikten, adaletten, kardeşlikten bahsederdi. Kendi çocukken sopadan yaptığı oyuncağı anlatırdı, hiç oyuncağı olmayan çocukların hikâyelerini, biri bize aynısını yapsa hoşumuza gidip gitmeyeceğini... Uzun uzun anlatırdı, acayip sıkılırdık. Oyuncağı değil paylaşmak, hediye edip kurtulasımız gelirdi.
Ama etmezdik, nitekim bizim de öyle çok oyuncağımız yoktu.

Ben işte o yıllarda bir ara, belki Mehmet Abi öldüğü için, belki dans ettiğim plaklar kırıldığı için ya da annemin bütün önlemlerine rağmen babam yine de tutuklandığı için, işte tamamen böyle apolitik sebepler yüzünden apolitik oldum... Başkası çok benzer sebeplerden koyu militan olmuştur, olabilir. Bünye. Benimki böyle tepki verdi. Nasıl sen aynı benzer ve anlamsız sebeplerden Fenerbahçeli oldun, ben aynı ve anlamsız sebeplerden Galatasaraylı oldum, onun gibi. Anladın?

Sonra büyüdüm. Çocuğum oldu. Eskiden yine bir göz atardım ama çocuktan sonra (tanıdığım pek çok anne gibi) gazetelerin 3. sayfa haberlerini pas geçmeye başladım. İnsan, başka bir insanı koşulsuz ve sonsuz sevebilme kapasitesini ilk elden deneyimlerken, kalbi bu kadar nefreti kaldırmıyor. Başka annelerin çocuklarının, başka annelerin çocuklarına reva gördükleri şiddeti bilmek istemiyor. Küçük kutulara sığan bunca hayat, bunca ölüm, bunca şiddet, bunca vahşet, bunca tecavüz ağır geliyor.

Sen yaşı daha küçük üzülmesin diye klasik masalların sonunu değiştirirken “Yok yavrum, Pamuk Prenses’in annesi ölmedi, tatile gitti... Aa kurt babaannesini neden yesin? O dolaba saklandı” diye saçmalarken, çocuğa elinden geldiğince dostluğu, kardeşliği, spor sevgisini aşılamaya çalışırken televizyona bakıp “Volkan, Sabri’yi neden boğuyor?” diye sorunca afallıyorsun... El kadar çocukların gözüne sıkılan biber gazını seninkine sıkılmış gibi hissediyorsun... Onların gözyaşları, seninkinin gözünden akıyor...

Volkan Sabri’yi neden boğuyor bilmiyorum oğlum. Sabri Volkan’ı neden tırmaladı bilmiyorum. O muzu sallayanın, o şişeyi atanın, o küfrü edenin, o gazı sıkanın ruh halini anlamıyorum. Ama günün birinde biri, “Senin oğlunu bıçakladılar, öldü, Emre Melo’yu tahrik etmiş de” diye karşıma gelirse ona ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Yeter be... Sizin erkek egemen kültürünüzden de, futbolunuzdan da, şiddetinizden de, sahte söylemlerinizden de... Siz kimin oğlunu öldürüyorsunuz? Bu böyle bilinsin, artık tarafım... Siz nerede duruyorsanız, tam karşınızdayım... Oğluma dokunanı yakarım..."

7 Mayıs 2013 Salı

Bursa Seni Unutmaz...

Hayat işte. Birileri geliyor, birileri gidiyor. Ama bazı insanlar, yaptıklarıyla "birileri" kavramının çok ötesine geçiyor. Televizyon'da son dakika haberi olarak geçtiklerinde şoke oldum resmen. O kadar beklemiyordum ki!

Sonra radyoda bir haber okudu spiker. "Trabzonspor başkanı Sadri Şener, yapılacak olağan genel kongrede aday olmayacağını açıkladı" diye. Aklımdan bir şeyler geçti şöylesine; "bak; bazıları zoru görünce, işler beklediği gibi gitmeyip karışınca nasıl kaçıyor. Sen kaçmadın. Bursaspor'un en zor zamanlarında hep ayakta ve en öndeydin. Ama sen de en olmadık zamanda gittin be başkan."

Rahmetli Özhan Canaydın ve Nejat Biyediç' den mütevellid severim Bursa'yı da Bursaspor'u da. Nur içinde yat başkan. Allah sevenlerine sabırlar versin.

4 Nisan 2013 Perşembe

UEFA, Platini ve Kapitalist Futbol Hastalığı



Dün gece, Avrupa'nın kulüpler düzeyindeki en büyük kupası olan Şampiyonlar liginde bir maç oynandı. Real Madrid - Galatasaray.Galatasaray maçı 3-0 kaybetti. Yenilmek, 3 gol yemek sorun değil. Sonuçta bu Real Madrid ve böyle bir skor bir hayli ihtimal dahilinde.Beni sinirlendiren ve zoruma giden, hakemin aleni şekilde Real Madrid'i kollaması. Bu tamamem Platini'nin yarattığı bir sistem.

Büyük finallerde büyük takımlar olmalı, daha fazla bilet, daha pahalı yayın hakkı satışları, daha çok ve paralı sponsor, daha çok bahis geliri mantığının yarattığı sonuç, dün akşam sahada rezaletin de ötesinde bir hakem performansı izlememize sebep oldu.

Avrupa'da, uluslar arası kategoride organizasyonlar düzenlenmeye başlandığından beri değişmeyen acı bir gerçeğin, "Türk takımlarına karşı Avrupa'lı rakip takımı kollayan yabancı hakem" gerçeğinin, olabilecek en iğrenç şekliyle yüzleştik dün gece.

Verilmeyen 2 penaltı, yanlış kararlar, tarihe geçecek nitelikte bir ters kararın sebep olduğu 3. gol. Ve daha fazlası. Platini'nin; Barcelona, Real Madrid, Borussia Dortmund, Bayern Münih' li yarı final rüyasının(!) gerçekleşmesi için her şey yapıldı. 3. golü yememize sebep olan yanlış kararı doğru vermiş olsaydı o pozisyonun gereği aynı zamanda sarı kart olacaktı.Böylece Ramos, son dakikada gördüğü 2. sarı karttan dolayı kırmızı kartla oyun dışı kalacak ve daha fazla ceza alacaktı.

Dünya; dün akşamdan sonra bu maçı Real Madrid' in zaferi olarak hatırlamamalı. UEFA ve Platini' nin utancı olarak hatırlamalı.

Maça ve Galatasaray'ın performansına gelecek olursak. Çok kötü oynadığımızı söyleyemeyiz. Zaman zaman istediklerimizi yaptık.Kendi oyunumuzu sahaya yansıtabildik. Pozisyonlar bulduk, bolca şut denedik ama bir türlü ihtiyacımız olan golü bulamadık.Özellikle ilk 20-25 dakikada, ceza sahası içinden ve yakın çevresinden bulduğumuz 4-5 şut şansı vardı ki; rakip kaleciye ve savunmaya "her an vurabilirim" mesajı vermek adına önemliydi. O tedirginliği sürekli yaşamaları gerekliydi.

Ancak oyunun geneline bakıldığında, devamlılık gerektiren işlerde eksik kaldığımızı görmek zor değil. Daha hızlı düşünmeli, daha çabuk pas yapmalı ve gol bulmalıydık. İşin savunma yönünde de zaman zaman kritik hatalar yaptık. Real Madrid' in forvet arkasındaki üçlüsü Ronaldo - Mesut - Di Maria üçgeninin, kusursuz uyguladığı "değişken" hücum anlayışı karşısında bazen ne yapacağımızı şaşırdık. İlk 2 golü de bu sebeple yedik zaten.

Olmadı. Sağlık olsun. Sezon başında da söylediğim gibi; neredeyse baştan sona yeni kurulmuş ve çoğu oyuncusunun şampiyonlar ligi tecrübesi olmayan bir takım içinşampiyonlar liginde gidebildiği son nokta başarıdır. Biz bunun ötesine geçtik ve ilk senemizde çeyrek finale yükseldik.

Yine de henüz herşey bitmiş değil. Oynanmamış olan 2. maçın sonucunun ne olacağını söyleyemeyeceğimiz için, çok küçük bir ihtimal de olsa şansımız var. Arena'daki maçı 3-0 kazanıp maçı uzatmalara götüremeyeceğimizi söyleyemeyiz. Tıpkı aksini söyleyemeyeceğimiz gibi.

İsmail ŞEN

GSFans.org / Galatasaray Blog

31 Mart 2013 Pazar

Kırmızı Beyaz...



3 ay önce İstanbul'a giderken ardımda bırakmıştım Balkes'imi ve zaferlerini. Bir müddet, internet ve telefondan öğrendim maç sonuçlarını. Ama bugün, uzun bir aradan sonra yeniden staddaydım. Güneşli, sıcak, cayır cayır yakan bir pazar günü, Balkes'in uzun süredir liderlik koltuğunda oturması ve geçen hafta İzmir deplasmanında Altay maçından 3 puanla dönmesi, şehrin stada akmasını sağlamıştı.

En yakın rakip, 2. sıradaki İnegölspor, Kırklareli deplasmanındaydı ve puan kaybetme ihtimali vardı.
7 puan olan farkın 9 olması ihtimali konuşuluyordu maç öncesi tribünlerde. Ama önce biz maçımızı kazanmalıydık. Kazandık. Son dakikalarda biraz işi salladık, gereksiz zaman geçirme maceralarına girdik ama bitiş düdüğü çaldığında skorbord'da Balıkesirspor 2 - 1 Alanyaspor yazıyordu.

Kırklareli'nden de beklediğimiz skor gelince keyifler 2'ye katlandı. 90+2. dk'da yediği golle deplasmandan 1 puanla dönüyordu İnegöl. Balkes ise, PTT 1. lig yolunda önündeki bir engeli daha aşıyordu.






Videolar için Hayalet10Kolik Blog'a teşekkürler.

29 Mart 2013 Cuma

Turkuaz Rekabet...



Yine geldi bir Tour of Turkey vakti. Her yıl heyecanla beklediğim organizasyon bu yıl 21 Nisan'da Alanya - Alanya etabıyla başlayacak 28 Nisan tarihinde İstanbul / Asya - Avrupa etabıyla son bulacak. Geçen yıl başlayan, önceki rotanın tersine gidilmesi değişikliği bu yıl da uygulanıyor.

Geçen yıl, İstanbul'un Avrupa spor başkenti olmasından mütevellit, şampiyonanın İstanbul'da bitmesi daha uygun görülmüştü. Bu yıl da 2020 olimpiyat oyunları adaylığı dolayısıyla aynı uygulama devam edecek. Yerinde bir karar olduğunu söylemek gerek. Şampiyonanın bu yıl ki sloganı da, başlıkta yazdığımız gibi "Turkuaz Rekabet."

Geçen yıl, şampiyonayı kazanan Konya Torku Şekerspor Vivelo sporcusu İvailo Gabrovki bizi bir hayli mutlu etmişti. Çünkü Türkiye'nin düzenlediği neredeyse yarım asırlık bu organizasyonu, bir Türk takımının sporcusunun kazanması büyük bir başarı, Konya ekibi için de inanılmaz bir reklamdı. Ancak geçtiğimiz günlerde Gabrovski'nin doping yaptığı gerekçesiyle derecelerinin ve birinciliğinin alınması tam bir şok etkisi yarattı.

Konya ekibi bu yıl ki yarışa bu cezanın gölgesinde başlayacak bir nevi. Bakalım Turkuaz, kırmızı, beyaz ve yeşil mayoları bu yıl kimlerin üzerinde göreceğiz. Her geçen yıl katılan takım sayısının arttığı ve bu yıl 25 takımın katılacağı şampiyona ile ilgili tüm bilgileri resmi web sitesinden ve twitter hesabından takip edebilirsiniz. Şampiyonanın yayını da, yine her yıl olduğu gibi TRT Spor'dan ve son 6 yıldır olduğu gibi Eurosport'tan canlı olarak yapılacak.


KRISTJAN NIKOLOV...



GALATASARAY ALT YAPISINDA BİR MAKEDON.KRISTJAN NIKOLOV.

Kristijan Nikolov, 1996 Makedonya doğumlu. Galatasaray'ın alt yapısında oynayabilmek için Türkiye'ye yerleşmiş. Makedonya'da gelecek vaadeden yıldızlar arasında gösterilen Nikolov, bundan bir kaç yıl önce Galatasaray alt yapı hocaları tarafından keşfedilir. Bu teklifle beraber Nikolov'un Türkiye ve Galatasaray macerası başlar.

14 yaşında Türkiye'ye gelen Nikolov guard mevkisinde görev yapıyor. U-16 Avrupa şampiyonası'nda 25.9 sayı ortalaması tutturarak, bütün dikkatleri üzerine çekti. Galatasaray, Nikolov'u Türk yapmak için Makedonya ile sürekli görüşmeler halinde. Ama Türkiye Basketbol Federasyon'undan görüşmeler konusunda en ufak bir yardım bile alamıyor.

Türk Milli Takımı'na karşı oynamış Preldizc'i Türk yapmak için adeta seferber olanlar, konu Galatasaray'a gelince görmedim - duymadım - bilmiyorum modunda dolaşıyor. Nikolov, yerli statüsünde oynayamadığı için 3 yıldır lig maçlarına çıkamıyor. Türk basketbol'u belki de büyük bir yıldızı kaybediyor. Yetkililerin bilgisine.

Şu adreste kendisiyle kapsamlı bir röportaj yapılmış. Röportajda önemli bir bilgiyi de aktarmış Kristjan. O'nu Galatasaray'a transfer edenin Oktay Mahmuti olduğunu.

24 Mart 2013 Pazar

BLOGS...


21 Mart GsTv - Blogs progamı | BSSK ile f100001336478587

Geçtiğimiz perşembe, Galatasaray Güç Birliğini oluşturan internet sitelerinin 4'ü; Benim Sevdam Sarı Kırmızı, cimbomtürk.com, aslantaraftarlar.com ve tabii ki biz, Gsfans.org olarak GSTV'de sevgili Can Karadeniz'in hazırlayıp sunduğu Blogs programına katıldık. İzleyemeyenler için programın tekrar kaydı sizlerle. Kayıt için Benim Sevdam Sarı Kırmızı ekibine ve Utku Kutoğlu'na teşekkürler.

19 Mart 2013 Salı

3x3



Galatasaray; hafta arası şampiyonlar liginde, hafta sonunda da ligde çok önemli 2 maç oynadı. Arada da şampiyonlar ligi çeyrek final kura çekiminin heyecanını yaşadı. Kuranın sonucu, yaşanan heyecanı kat be kat arttırdı ve hemen Real Madrid maçları konuşulmaya başlandı. Bu beni o an biraz endişelendirdi çünkü hafta arasında Schalke 04'e karşı alınan muazzam galibiyet ve atlanan tur üstüne, başta futbolcularımız olmak üzere tüm teknik ekibin ve yönetimin kalpten bir şekilde turu geçebileceklerine olan yoğun inançlarını dile getirmeleri, ve yine başta sosyal medya olmak üzere, internet sitelerinde ve forumlarda taraftarın da bu konudaki inancının tavan yapması Real Madrid eşleşmesinin bir anda gündemin ilk sırasına oturmasına sebep oldu.

Oynamamız ve muhakkak kazanmamız gereken bir lig maçı vardı ve Schalke maçı öncesi oynadığımız Gençlerbirliği maçı, öncesi ve sırasında yaşananlarla benim hala aklımdaydı. Ancak; atladığım bir nokta vardı. Fatih Terim.

Gençlerbirliği maçında yaşadığımız, başta formasyon kaynaklı taktik sorunlar ve Sneijder'den, yabancı sınırlamasına takıldığımızdan dolayı bölgesinde oynatamadığımız için istediğimiz gibi faydalanamayışımızı, Fatih Terim dehası saha içindeki basit bir pozisyon kaydırmasıyla çözüverdi. Schalke maçından önce, ben dahil taraftarın büyük çoğunluğu internette çeşitli formasyonlar, kadrolar, ilk 11'ler denedi. Hepsinde, Sneijder olması gereken mevkide, forvet arkasındaydı ama bunu yapabilmek için bir yabancıdan, solda Riera'dan, sağda Eboue'den ya da ortada Melo'dan vazgeçmek gerekiyordu.

Ama işte o Fatih Terim, Schalke maçında Selçuk'u sol içe kaydırıp Sneijder'i asıl bölgesine koydu. Selçuk solda hiç sırıtmadığı hatta çok iyi oynadığı maçta Sneijder'de gayet faydalıydı. O maç, Fatih Terim dışında kimsenin aklına gelmeyen, ama Fatih terim'i Fatih Terim yapan o taktik deha sayesinde kazanıldı. İmparator, haftasonu Kayseri deplasmanında aynı kadroyu aynı formasyonla sürdü sahaya.

Sonuç; sağdan gelen Drogba'nın ters topuna "sol içten" koşu yapan ve topu kafayla ceza sahsına giren Sneijder'in önüne asistleyen Selçuk, ve o müthiş taktik deha ürünü formasyon değişiminin sonucu olan ilk gol. Akabinde maç boyu oynanan muazzam futbola eşlik eden 2 gol daha ve gelen 3 puan.

Maç öncesinde gelen Mourinho'nun Galatasaray'ı izlemek üzere Kayseri'ye geldiği bilgisi, akabinde tribünde Fatih Terim ve Mourinho arasındaki samimi görüntüler ve Mourinho'nun takımın soyunma odasına inip başarı dilemesi, sosyal medyada yapılan "PFDK Terim'i soyunma odasına sokmadı biz de Mourinho'yu getirdik" şeklindeki ince esprilere neden oldu maç sonunda. Heyecanlı, keyifli ve mutlu biten bir haftaydı. Biz de yazıyı güzel bir sloganla bitirelim.

Şampiyonluk şarkısı düşmesin dillerden.

6 Mart 2013 Çarşamba

Hayat 2 Teker'de...


Çocukluğumdan beri sevmişimdir bisikleti ve bisiklete binmeyi. Yaşadığım ve büyüdüğüm yerler de coğrafi olarak bunu yapmaya müsait olunca, bisikletten aldığım keyif hep 2 katına çıkardı benim için. Ayıptır söylemesi ama, sünnetliyken dahi bisiklete binen, o keyiften vazgeçmeyen bir adamım en nihayetinde. Sarı renkte dolma tekerlekleri olan, kontrapedal bir BMX'im vardı o zamanlar. Bugün hala bisiklete binerim. Yazın, hem iş hem tatil yaptığım memleketim Bozcaada'da, arkadaşlarımla beraber yaptığımız bisiklet turları en keyifli aktivitelerimizden biri.

Bugün, gazetelere şöyle bir göz atarken, Star gazetesinin internet sitesinde aşağıdaki habere rastladım. Lafı daha fazla uzatmadan paylaşıyorum. Nice küçük çocuklara, gençlere, bir başka deyişle müstekbel bisikletçilere ilham olması dileğiyle. Keyifli okumalar.





Parmak kalınlığında iki teker hayatlarını değiştirdi!

Konya bisiklette tarih yazıyor, Türkiye’de bisiklet sporunun tarihi Konya’da başlıyor. 1955’ten bu yana yüzlerce sporcu yetiştiren Konya Torku Şekerspor’un bisiklet takımı uluslarası alanda madalya üstüne madalya kazanıyor. Bisiklet sayesinde hayatı değişen, üniversite mezunu gençlerle Konya’da buluştuk, başarı öykülerini dinledik.

Ahmet, Fehim, Nazım, Miraç, Serhat, Muhammet... Konya’da yaşayan bu gençlerin hayatını iki teker değiştirdi. Sokakta bisikletle gezen çocuklar, pedala basarak profesyonel sporcu olabileceklerini öğrendi. Parmak kalınlığında tekerin üzerinde en az 80 kilometre hızla gitmeye başladılar. Başarılar da hızlı geldi... Şimdi hepsi profesyonel sporcu ve madalya üstüne madalya kazanıyor.

Bu gençleri yetiştiren Konya, Türkiye’de bisiklet sporunun tarihini yazan kent aslında. İlk bisiklet yarışları 1923’te İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kuruluşuyla başladı. Şehrin düz yapısı, bisiklet sporunun gelişmesine katkı sağladı. Türkiye’de bu güne kadar milli formayı giyen bisikletçilerin yüzde 75’ini Konyalı sporcular oluşturdu. Sporcuları yetiştiren en önemli kulüplerden biri de 1955’te Konya Şeker tarafından kurulan takım. Bugüne kadar yaklaşık bin sporcu yetiştiren Konya Torku Şekerspor Bisiklet Takımı, Çin’den Portekiz’e ilklere imza atmaya başladı...

SIFIRDAN BUGÜNLERE

Kulüpteki her sporcunun öyküsü çok çarpıcı, umutları yeşertececek türden. Özellikle 20 yaşındaki Ahmet Örken’inki tam bir başarı hikayesi... Onu görenler çekik gözlerinden dolayı Kazak zannediyor. Ama Konya’nın Çumra ilçesinin Fethiye köyünden! Ailesinde Tatar olduğu için gözleri çekik. İlk bisiklet yarışına 14 yaşındayken katıldı. Pedal çevirmek onun hayatını tamamıyla değiştirdi. Babası annesi ayrı. Annesi üç çocuğunun geçimini tarlada çalışarak sağlayan bir kadın... Köyde tek göz odada yaşıyorlardı. Ahmet, bir gün gezmeye çıktı abisiyle. O sırada abisinin bisiklet sporu yapan bir arkadaşını gördüler ve Ahmet’in yaşını sorup bisikletçi olabileceğini söyledi. Çok küçükken bisiklete binmişti ama bir bisikleti yoktu: “Abimin arkadaşı fiziğimden dolayı önermiş. Stadyuma gittim, spora başladım. İlk yılımda 12 madalya kazandım. Oradaki başarılarımdan şu anki antrenörümüz Mehmet Şafakçı etkilenmiş. 2009’da Konya Torku Şekerspor Bisiklet Takımı’na geldim.”

Ahmet, bisiklete bindiği gün hayatının değişeceğinden eminmiş: “Hedeflerim vardı, kendime inanıyordum. Zorluklara alışkın olduğum için hazırdım. Anneme hep ‘Ben yurtdışına gideceğim, siz bana destek olun, beni spordan almayın’ derdim. Annem, tehlikeli bir spor olduğu için korkuyordu ama bana destek oldu. 2009’da Türkiye ve Balkanlar’da şampiyon oldum. 2010’da İsviçre’ye gittim. Bir buçuk yıl eğitim aldım.”

İki yıl önce Portekiz’deki Gençler Pist Bisikleti Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazanan Ahmet’in gözü dünya şampiyonluğunda: “Üzerimde çok emeği olan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk bana ‘Dünya şampiyonu olursan heykelini yaptıracağım’ dedi. Çok etkilendim. Başaracağım diye yola çıktım. Bisikletin üzerinde özgürüm. Tüm dertlerimi, sıkıntılarımı unutuyorum. Nefes aldığımı hissediyorum. Küçükken çok maddi sıkıntı çektim. O günlere tekrar dönmeye korkuyorum. Ama o korkular beni buralara getirdi.”

YOLDA KEŞFEDİLDİ

Fehim Özcan, 25 yaşında, 12 yıldır bisikletçi. Onu keşfeden ise kulübün antrenörü Mehmet Şafakçı: “12 yaşındaydım. Kuşlarım vardı, onların yemini almam gerekiyordu, bisikletle yola çıktım, acelem olduğu için hızlıydım. O sırada antrenman yapan bisiklet takımını geçmişim. Arkadan bana yetişti Mehmet Hocam, beni bisikletçi yapmak istediğini söyledi. O gün başladım. Sporun ne olduğunu bilmiyordum, bisikletim olacak heyecanıyla geldim aslında. Sonra Balkan şampiyonu, Türkiye şampiyonu oldum.” Peki ya bisikletçi olmasaydı? Fehim “Sanayide çalışırdım herhalde. Ama şimdi üniversiteyi bitirdim. Hayatım düzenli. Görgüm arttı” diyor.

27 yaşındaki Nazım Bakırcı, ilköğretim yedinci sınıfa giderken emanet bir bisiklet bulup okullar arasında düzenlenen bir yarışa katılmıştı. Kilosu olduğu için gittiği kulüpten bisiklet vermediler. Altı ay sürdü bu! Kulüp yetkilileri baktı ki gelip gitmeye devam edecek, sonunda pes etti. Nazım’ı takıma aldılar. 13 yıldır bisikletçi olan Nazım, Avrupa klasmanında 5 bin bisikletçi arasında 58’inci oldu.

HEPİMİZ KARDEŞ GİBİYİZ

Miraç Kal, Mustafa Sayar, Muhammet ve Serhat Sert de takımda iyi dereceler alan, bisikletle hayallerini gerçekleştiren sporcular arasında. Konya dışına hiç çıkmayan gençler, şimdi il il, ülke ülke geziyor, dereceye giriyorlar. “Bisiklet, bize bambaşka dünyalar açtı” diyen gençler, takımda aralarında rekabet olmadığını, kardeş gibi birbirlerini desteklediklerini söylüyorlar.

Şekerspor’un şeker gibi hocası

KONYA Torku Şekerspor Bisiklet Takımı’nın son beş yıldır antrenörlüğünü yapan Mehmet Şafakçı da bisiklete şu an antrenörü olduğu kulüpte başladı. “Burası bisikletin üniversitesi” diyen Şafakçı, takımdaki 35 sporcunun abisi ve babası gibi. Sporcuların eğitimlerinden sağlıklarına her şeyiyle ilgileniyor. Özellikle eğitim konusunda sporcuların yakasında, onların üniversite eğitimi almalarını adeta şart koşmuş. Çünkü eğitimin bir sporcunun olmazsa olmazı olduğunu düşünüyor. Onun bu desteği sonucu kulüpteki 19-39 yaşındaki sporcuların çoğu üniversite bitirmiş ya da hala okuyor. Şafakçı sporcuların hepsinin sigortasının olduğunu anlatıyor.

Mehmet Şafakçı, takımın aldığı iyi sonuçlar sonrası kulübe çok talep geldiğini söylüyor: “Her gün dört-beş mail alıyoruz Avrupa’dan. Önümüzdeki hafta Kazakistanlı ve İspanyol iki sporcu geliyor kulübümüze. Profesyonel sporcu bunlar, bizim genç sporcularımızın onların deneyiminden faydalanacağını düşünüyoruz. Buraya gelen çocukları deniyoruz, bazılarını başka spor branşlarına yönlendirdiğimizde ağlıyor, ‘Ne olur beni alın’ diyorlar. Şu an iki çocuk var, bisikletçi olamayabilirler ama gönderemiyoruz. Durmadan ağlıyorlar ‘Bizi göndermeyin’ diye.”

Peki bisikletçi olmanın püf noktası nedir? Şafakçı şöyle yanıtlıyor: “Güçlü olmanız yetmiyor. Çok zeki olmanız ve inanmanız gerekiyor. Zeki olmak rakibi ne zaman nerede geçeceğini bilmek açısından çok önemli. Acıya dayanıklı olmalılar... Istırap çekiyoruz. Soğukta, yağmurda, çok sıcakta, rüzgara karşı pedal çeviriyoruz. Bir anda dört mevsimi yaşıyoruz. Sıfır rakımdan başlıyoruz, bir bakıyoruz bin 500 metre yüksekliğe çıkmışız.”

Neden olimpiyat şampiyonumuz olmasın?

PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, bisiklete binmeyi seven, sporcuya destek veren bir isim. Öyle ki Türkiye’nin ilk ilçe bisiklet takımını, 1997’de belediye başkanlığı döneminde Çumra’da kurmuş: “Coğrafi şartlardan dolayı Konya’nın ilçe ve köylerinde bisiklet kullanan kişi sayısı çok. Vatandaşı çağırdık geldiler, yarıştılar ve o takımdan Balkan şampiyonu bile çıktı! Gençlerin şampiyonalara katılımı, Fransa Bisiklet Turu ve Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu bu sporun cazibesini artırdı.” Konya Torku Şekerspor Bisiklet Takımı’nın şu an 35 sporcusu var. Konuk’un hedefi büyük ama imkansız değil: “Neden bir Türk sporcu olimpiyatlarda, Fransa Bisiklet Turu’nda birinci olmasın? İlkleri gerçekleştirmek istiyoruz.”


Röportaj : İnci Döndaş /idondas@stargazete.com

Şimdi Hedef O Kupa...



CEV Şampiyonlar Ligi 4'lü Finali, 9-10 Mart 2013 tarihlerinde, Galatasaray Daikin'in ev sahipliğinde Burhan Felek Spor Salonu'nda düzenlenecek. Şampiyona'nın bilet satışları, son 4'e kalan takımlar, gelişmeler, son haberler, maç takvimi ve çok daha fazlası, özel olarak hazırlanan web sitesinde.

Final Four'a katılan takımlar; ev sahibi Galatasaray Daikin, Vakıfbank, Azeri ekibi Rabıta Bakü ve bu sezon ki gedikli rakiplerimizden, İtalya takımı Unendo Yamamay Busto Arsizio. Vakıfbank bu kupanın 2011 şampiyonu. Rabıta Bakü; kupanın hatta finalin gediklilerinden. Vakıfbank 2011'deki finalde onları yenerek uzanmıştı kupaya.

İşimiz hiç kolay değil. Ama imkansız da değil. Antrenör Massimo Barbolini ve oyuncular kendilerine güveniyorlar. Sonuçta bu noktaya kadar geldiler ve daha iyisini de yapabilirler. Final Four'da ilk ayak maç takvimi şöyle;

09/03/2013 17.00 Galatasaray Daikin İSTANBUL – Vakıfbank İSTANBUL
09/03/2013 14.00 Rabita BAKU – Unendo Yamamay BUSTO ARSIZIO

Biletler, biletway.com sitesinde satışta ve fiyatlar da şu şekilde: 1. Kategori > 100 TL, 2. Kategori > 50 TL, 3. Kategori > 30 TL (Tükendi), 4. kategori > 20 TL

Galatasaray taraftarının bu önemli finalde takımı yalnız bırakmayacağına inanıyorum.



Dodo...



Dünyanın en şanslı çocuklarından biri o. Tafo'nun oğlu Dodo. Galatasaray tribünlerinde büyüdü. Babasının, aşağı yukarı kariyerinin son zamanlarına denk gelen, saha içindeki en başarılı zamanlarına tanık oldu. Babası en özel kupayı kaldırırken o'da omuzlarındaydı. Şimdiyse; yine Galatasaray için ama bu kez saha kenarında ter döken babasını omuzlara alma zamanı ona gelmiş olmalı ki; Tafo'yla birlikte bu pozu vermiş.

1 Mart 2013 Cuma

Carlos Gelsin...




Futbol tutkusu insanlara ilginç şeyler yaptırabiliyor. Yıllar önce bu ülkede bir baba, yeni doğan çocuğuna Fenerbahçe ismini vermek istemişti. E haliyle nüfus idaresinde kabul görmemişti bu istek. Bugün, buna benzer bir olay daha yaşandı bu ülkede. Ama bu kez aile, isteğine kolayca ulaşmış.

Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı Altınoluk beldesinde yaşayan ve dünya futbolunun efsane isimlerinden Arjantinli Maradona'nın hayranı olan bir baba, üç çocuğuna "Diego", "Armando" ve "Maradona" isimlerini verdi.

Almanya'da doğan ve uzun yıllar gurbetçi olarak bu ülkede kalan Tekin Şentürk (32), eşi Sevcan ve çocuklarıyla, yaklaşık 6 ay önce kesin dönüş yaptıkları Altınoluk'ta yaşamını sürdürüyor. Halen Almanya ile bağlarını koparmayan Şentürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, küçüklükten beri Arjantinli futbol yıldızı Maradona'nın hayranı olduğunu belirterek, elinden geldiğince bütün maçlarını izlediğini söyledi.

Avrupa'da yaşadığı için birçok ünlü futbolcuyla tanıştığını ancak Maradona'nın yerinin başka olduğunu anlatan Şentürk, şunları kaydetti:

"Maradona, çok sevdiğim, gerçekten 10 numara oyuncu. Evlenmeden önce çocuklarımın ismini Maradona koyacağıma karar verdim. Allah dualarımı kabul etti, 3 erkek çocuğum oldu. Şu anda 7 yaşında olan ilk oğluma 'Diego Mohammed', 2 yaşındaki ikinci çocuğuma 'Armağan Armando', henüz 20 günlük olana da 'Alptekin Maradona' ismini koydum. Üçünün de doğumu Almanya. 20 günlük bebeğin doğumu için Almanya'ya gittik. Duyanlar önce şaşırıyor, sonra çok hoşlarına gidiyor. Bir Türk olarak bu isimleri koymak çok güzel diye yorumlar alıyorum. Şu ana kadar kötü bir tepki hiç almadım. Birçok kişi, 'bunu yapmak cesaret ister' diyor."

Şentürk, Türkiye'de kimlikleri çıkarırken de birçok kişinin ilgisini çektiğini belirterek, "Pişman olup olmadığımı soruyorlar. Halen Maradona hayranıyım. Pişman da değilim. Çocuklarımın çok güzel isimleri var"
dedi.


Haber Kaynak : Mynet / "Diego, Armando, Maradona" kardeşler...

23 Şubat 2013 Cumartesi

U 20...




Güzel ve önemli bir etkinlik vardı bugün İstinye Park'ta. Daha önce, "2013 Bizim" başlığıyla mutlu haberini verdiğimiz U20 dünya kupası için son aşama olan resmi top ve şarkı lansmanı yapıldı. 21 Haziran - 13 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek FIFA U20 Dünya Kupası'nın resmi maç topu Cafusa, Gece grubunun imzasını taşıyan resmi şarkı ise, Yıldızlar Buradan Yükseliyor adını taşıyor.


Etkinliğe, FIFA Başkan Vekili Jim Boyce, FIFA İcra Kurulu Üyesi, UEFA 1. Başkan Vekili ve TFF Onursal Başkanı Şenes Erzik, Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekilleri Ufuk Özerten, Servet Yardımcı, TFF Yönetim Kurulu Üyeleri Cengiz Zülfikaroğlu, Ergün Tekin, Hakan Kanık, Prof. Dr. Mete Düren, Ali Düşmez, Genel Sekreter Prof. Dr. Emre Alkin, U20 Teknik Diröktörü Feyyaz Uçar, Antrenör Emre Aşık, FIFA Müsabakalar Departmanı Direktörü Mustapha Fahmy, Müsabakalar Departmanı Direktör Yardımcısı ve Turnuva Direktörü Inaki Alvarez, Eski Milli futbolcular Rıdvan Dilmen, Rüştü Reçber, basın mensupları ile çok sayıda vatandaş katıldı.

Tüm ziyaretçilere açık olan etkinlikte, ilk olarak U20 Teknik Direktörü Feyyaz Uçar ve eski Milli Futbolcu Rıdvan Dilmen mini panelde konuştu. Uçar, turnuva hazırlıklarının istedikleri gibi geçtiğini belirterek, kurayı heyecanla beklediklerini söyledi. Dilmen ise, U20 Dünya Kupası'nın sporseverlerin ayağına geldiğini vurgulayarak, turnuvada oynayacak futbolcuları kıskandığını, çünkü kendisinin genç milli takımlarda yer almadığını ifade etti.

Resmi Şarkı: ''Yıldızlar Buradan Yükseliyor''

Daha sonra FIFA'nın resmi sponsoru Sony Müzik sanatçılarından Gece Grubu'nun bu turnuva için bestelediği ''Yıldızlar Buradan Yükseliyor'' isimli FIFA U-20 Dünya Kupası Türkiye 2013 resmi turnuva şarkısı, ilk kez kamuoyuyla paylaşıldı.

Resmi şarkının Gece Grubu tarafından seslendirilmesinin sonrasında panelin ikinci bölümüne geçildi. Genel Sekreter Prof. Dr. Emre Alkin, ''Eğlenceden bahsettiğimiz zaman aklımız ilk olarak futbol ve müzik gelir. Bugün; hem eğlenceyi, hem futbolu, hem müziği, hem de gençliği bir araya getiren harika bir etkinliğe tanık oluyoruz. Bunun yanı sıra; turnuvanın başlamasına yaklaşık 4 ay kala resmi top Cafusa da ilk kez kamuoyuna tanıtıyoruz. Top ve şarkı lansmanına olan yoğun ilgi, turnuva tanıtımını da ateşledi. Gece Grubu'nun düzenlemiş olduğu resmi şarkı da turnuvanın dinamizmi hakkında bize sinyal verdi. Cafusa'nın tanıtılması ile de daha şimdiden turnuvadaki futbolun kalitesi konusunda heyecan duymaya başladık'' dedi.

U20 Antrenörü Emre Aşık ise, öncelikli hedeflerinin gruptan çıkmak ve ardından iyi bir sonuç elde etmek olduğunu söyledi. Eski Milli Futbolcu Rüştü Reçber de, teknik kadroda tecrübeli isimlerin bulunduğuna değinerek, gruplardan çıkıldığında gerisinin geleceğine inandığını ifade etti. Reçber, ev sahibi olmanın futbolcular üzerinde bir baskı ve sorumluluk oluşturabileceğine dikkat çekerek, ancak bu durumun lehe çevrilmesi durumunda başarının geleceğini kaydetti.

Turnuvanın resmi topu Cafusa

Panelin ardından resmi sponsor adidas'ın turnuva için özel olarak hazırladığı şampiyonanın resmi maç topu Cafusa'nın tanıtımına geçildi. FIFA Başkan Vekili Jim Boyce, FIFA İcra Kurulu Üyesi Şenes Erzik, Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili Servet Yardımcı ve adidas yetkilisi Serdıl Gözelekçi, Cafusa'nın örtüsünü açarak turnuvanın resmi topunu ilk kez kamuoyuyla paylaştı.

Turnuva öncesi tek bilet alma fırsatı

Futbolseverler, aynı zamanda gün boyunca etkinlik alanında açılan Biletix gişesinden, turnuvanın Kayseri Kadir Has Stadyumu'ndaki açılış maçı, U20 Milli Takımımızın Trabzon ve Rize'de oynayacağı 3 grup karşılaşması ile İstanbul'da Ali Sami Yen Arena'daki final maçı için hazırlanan paket dışı tek biletleri de satın aldı.

Etkinlikte dünya rekoru kırıldı

Bunun yanı sıra etkinlikte, Jeremy Lynch ve Bill Wingrove tarafından ''free-style'' futbol gösterisi sergiledi. ''Sırt sırta top sektirme'' dalında 90 sayı ile Guiness Dünya Rekoru'nu kıran ikili, gösterileri sırasında 125 top sektirme ile yeni bir dünya rekoruna imza attı.

Cafusa'nın teknik özellikleri

FIFA U20 Dünya Kupası'nın resmi maç topu Cafusa, UEFA EURO 2012'de büyük beğeni toplayan Tango 12'yi tasarlayan ekip tarafından yaratılan ileri adidas teknolojileri ile üretildi.

32 panelden oluşan ve termal birleştirme işlemi ile üretilen adidas Cafusa'nın teknolojisi, Tango 12 ile benzerlik taşıyor. Topun havada kontrollü bir şekilde uçuşunu sağlamak için termal birleştirme yöntemi ile birbirine eklenmiş bir dizi üçgen panel tamamlıyor. Topun her panelini, krampon-top temasını destekleyen ve top kontrolünü artıran bir doku kaplıyor. Resmi maç topları için belirlenmiş olan tüm FIFA Onay Standartları'nı karşılayan adidas Cafusa, çok sıkı testleri de başarıyla tamamladı.

Gece grubu hakkında

FIFA Resmi Sponsoru Sony ile çalışan Gece grubu, Can Baydar ile Eren Çilalioğlu'nun lise yıllarında başladıkları müzik çalışmalarına 2000 yılında Gökçe Balaban'ın dahil olmasıyla kuruldu, 2004 yılında Erdem Başer'in katılımıyla da son halini aldı. İsmini üyelerinin baş harflerinden alan grubun üyeleri gecenin kozmik bir enerjisi olduğunu düşündükleri ve ''Gece'' isminde bir şarkıları olduğu için de bu ismi benimsedi.

Gece'nin lansmandaki canlı performansı aşağıda. Keyifli dinlemeler.




Kaynak : Tribün Dergi

21 Şubat 2013 Perşembe

Taraftar Baskısı...



“Bursa’da taraftar var. O arenaya çıktığın zaman Bursaspor taraftarı oynatıyor takımı. Sıkıysa oynama. Ankaragücü’nde de vardı o. İç sahadaki maçlarda futbolcu istemese de oynuyordu. Tribünden dehşet bir fırtına geliyor çünkü. Bu bir avantaj teknik adam için ama bazen de tabi dezavantaj olabiliyor. Atatürk Stadı arena. Ben o sahaya çıktığımda boks yaparım boks, kendime inanıyorum çünkü. Bursaspor niye büyük kulüp? Çünkü taraftar gücü var. İstanbul’daki takımlara bakıyorsun; o taraftar olmasa diğerlerinden farkı var mı? Bana göre yok.”

Böyle demiş Hikmet Karaman. En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Kendisi bu ülkede hazzetmediğim insanlardan biridir. Sebepleri ayrı bir yazı konusu. Onları da yarın öbür gün yazarız. Gelelim şu açıklamanın benim için ne anlama geldiğine.

Gaziantepspor'dan ayrılıp adı Bursaspor'la anılmaya başlandığında "eyvah" dedim. "Umarım Bursaspor yönetimi öyle bir hata yapmaz" diye temenni ederken resmi açıklama geldi. Aynı günlerde Bursaspor taraftarı kendisini istemediğini belirterek tesislerde bir protesto gerçekleştirmişti.

Ortada böyle bir durum varken, yani daha göreve gelmeden önce açıkça istenmeyen adam ilan edilmişken doğruca taraftara hitap eden ve onları öven bir açıklama yapmanın tek amacı, olası zor ve sinir bozucu günler öncesi tepkiyi önlemek, taraftarın ve tribünün gazını almak olabilir ancak. Tam da kendisine göre, kurnazca bir hareket.

Senden Daha Güzel...



Anadolu Grubu ve Anadolu Efes yöneticileri, Euroleague'de gümbür gümbür ilerleyen, son maçında Real Madrid'i Abdi İpekçi'nin parkelerine gömen ve son 16'da mücadele ettiği grubunda 2. sırada bulunan Efes'li oyunculara şakayla karışık harika bir sürpriz yapmış.

Konuyu bilenler videoyu izler izlemez mevzuyu anlayacaktır ama bilmeyenler için de belirtelim, hikayenin ilham kaynağı şuradan geliyor. Zaten koltuklardaki seyirci patlayıp "senden daha güzel" diye şarkıya başladığında, onlara ilk eşlik eden de Kerem Tunçeri oluyor. Güzel iş. :)

13 Şubat 2013 Çarşamba

Radar...



Okumaktan keyif aldığım ve sol taraftaki Blog 11'in değişmez isimlerinden 3'ünün, radarıma takılan 3 yazısını önereceğim bu postta. 3'ünü de mutlaka okumanızı öneriyorum.

1 - Lucarelli Breitner / Yavuz Semerci, bir tetikçi portresi

"Elbette bu ülkenin insanlarının haber alma özgürlüğü her şeye, herkese ve her kuruma rağmen olmalıdır. Bunun aksini savunmak fikri bile düşünülemez olmalı. Bu fikri hepimiz en güçlü biçimde dile getirmeliyiz. Ancak medyada, Galatasaray aleyhindeki haberlere bakınca sanki bir el düğmeye bastı ve harekete geçmiş gibi.

Birkaç akşam önce Habertürk yazarı (Gazeteport'un sahibi) Yavuz Semerci, Beyaz TV'de Galatasaray'ın borsada manipülasyon yaptığını ve yatırımcılarını dolandırdığını dile getirdi. Bu iddiaları ilk kez söylemiyor, daha önce de köşesinde sık sık yazdı ve konu etti. Kale boşken gol atmak kolay geliyor olmalı ki, Sedat Doğan'ın yayına çıktığı akşam Yavuz Semerci canlı yayına bağlanma zahmetine katılmadı bile. Oysa iddiaları yenilir yutulur cinsten değildi.

Medyada olunca pek çok insanla tanışıyorsun, hatta birlikte çalışıyorsun. Benim de medya maceralarımın bir köşesinde Gazeteport yer aldı. O yüzden yazdıklarımı Yavuz Semerci'yi gerçekten iyi tanıyan birinin kaleminden döküldüğünü bilin diye söylüyorum.

Gazeteport, Türkiye'de kuruluş fikri açısından cidden başarılı ve doğru bir hamleydi. Gazeteciliğin ve televizyonculuğun internet mecrasına doğru yöneldiğini de göze alarak, NTV'den ayrılıp, Gazeteport'a geçtim. O güne dek, Yavuz Semerci hakkında en ufak bir fikrim yoktu, zaman içinde tanıdım. Anlatacaklarım şu açıdan önemli olacak; Yavuz Semerci'nin hayata bakışı, gazetecilik anlayışı.

Gazeteport yaklaşık 50 kişilik bir kadroyla yola koyuldu. Verilen maaşlar, medyanın epey üstündeydi. İnsan haliyle "bu değirmenin suyu nereden geliyor?" diye merak ediyor. Çünkü o dönem, Türkiye'nin en çok okunan internet portallarında ne insanlara oradaki maaş veriliyor, ne de o kadar sayıda insan çalışıyor. Ben sorup soruşturmaya başlayınca, kuruluş için gereken paranın Avrupa Birliği Fonu'ndan alındığını söylediler. Ama o imkan dahilinde değil böylesi yüklü bir para almaları. Fon'dan alınacak para en fazla 500 bin Euro'dur. Oysa anlaşmaların, harcamaların, maaşların karşılığı 500 bin Euro'nun çok fazla üstündeydi.

İnsan merak ettikçe ediyor ve o merak en nihayetinde sizi doğruya götürüyor..."
Devamı >>>

2 - Lappappa / Salyangoz

" Dün akşam biraz kardeşimin gazı biraz da Ergin hocamın “taraftar gelsin” sözü sayesinde biletleri alıp maça gitme kararı aldık. Aslında kararımı etkileyen faktörlerden biri de Eskişehirspor taraftarının üstlerinde formalarla Efes’i desteklemeleriydi, o ortamı bir kez de kendi gözlerimle görmek istedim.

Maçla ilgili teknik taktik konulardan en sonda bahsetmek istiyorum, zira gerek twitter’da gerekse de başka bloglarda benden daha iyi gözlemci olan arkadaşlarımız pek çok güzel değerlendirmelerde bulundular. Benim değinmek istediğim konu Eskişehirspor ve Anadolu takımlarının taraftarlık olgusu.

Ben geçmişte de bu konu hakkında blog yazısı yazdım, “Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız!!!” taraftarlığından nefret ettiğimi belirttim ama yine yazmasam olmayacak zira bu sefer konu bambaşka. Eskişehirspor taraftarı özelinde konuşuyorum cidden aidiyat olarak olsun, tribün baskısı olarak olsun güzel taraftarlardır. Şehrin yarısı da –bilenler bilir- şehrin takımını tutar ama sıkıntılı konu İstanbul takımlarına kafayı o derece takmışlardır ki yolda forma-atkı taktığın anda kim olduğuna ne olduğuna bakmadan sana karışma hatta daha da ileri gitme konusunda kendilerini haklı görürler..."
Devamı >>>

3 - Ultras Movement / Galatasaray 2 - 0 Antalyaspor

"İngiltere Liginde maçlar hep aynı saatte oynandığından, insanlar kaçta TV başına geçeceğini, kaçta stadyumlara gideceğini ezbere bilir, planını ona göre yapar. Bizde ise bu haftasonu cumartesi günü öğle maçları 16:00'da iken pazar günü Mersin İ.Y.-Fenerbahçe maçı 16.30'da? Cumartesi akşam maçları 19:00'da iken pazar günü Galatasaray-Antalyaspor maçı ertesi gün okulların başladığı, İstanbul'da bir yerden bir yere gitmenin en az 1,5-2 saat olduğu bilindiği halde saat 20:00'de? Artık en azından kış günleri şu maçları lütfen öğle saatlerine alın..." Devamı >>>


9 Şubat 2013 Cumartesi

Dikta...



Fenerbahçe taraftarı içinde, nihayet uykusundan uyanıp gerçekleri görmeye başlayan bir kitle oluştu. O kitle, fırsat buldukları her an ve yerde Aziz Yıldırım'ı protesto ediyorlar. Son protestoları yukarıdaki videoda. Sanıyorum Yıldırım'ın evine giden sokak. Sokakta bir kaç Fenerbahçeli taraftar, Aziz Yıldırım aleyhine tezahüratlar yaparken sokağa jipiyle Aziz Yıldırım giriyor ve meşhur kibriyle, bizi hiç de şaşırtmayan sözleri sarfediyor;

"oğlum, hiç boşuna kıçınızı yormayın. Ben ne dersem o olur. Bunu bilin!"

Yeni Başlangıç...


Galatasaray pazar günü, ligdeki en önemli maçlarından birine çıkıyor.

2. sırada ve kendisini 4 puan geriden takip eden MP Antalyaspor’a karşı hem oyun hem de fizik olarak çok iyi olmaktan başka şansımız yok. Galibiyetin yolu; hızlı atak, sert savunma, iyi paslaşma ve bulduğun pozisyonları değerlendirmekten geçiyor.


Fatih hoca’nın; Melo’nun yokluğunda orta alanda Sneijder’i sahaya sürebileceği beklenirken, aynı şekilde 2 haftadır kulübede olan Burak’ın da bu hafta 11′de yer alacağı tahmin ediliyor. Mutlak kazanılması gereken bir maçta Fatih hoca’nın, elindeki hücum gücünü maksimum oranda sahaya yansıtacak bir kadro seçiminde bulunacağını söylemek zor değil.


Bu noktada, bu düşüncesinin sahada doğru şekilde sergilenebilmesi için iş biraz da kanatlara kalıyor. Afrika Kupasından döndüğü için formasını geri alacak olan Eboue’nin Hamit’le, Riera’nın da önünde oynayacak olan Emre yada Amrabat’la yardımlaşarak sık sık hücumu desteklemesi çok önemli. Sadece orta alandan yapılacak baskı yeterli olmayacağı gibi, orta alanda mücadele eden oyuncularımızın beklenenden daha erken yorulmasına sebep olabilir.


Takımın bir an önce ortadan kaldırılması gereken sorunlarından biri de, golü ya da golleri bulduktan sonra istemsiz şekilde geriye çekilmesi. Yeni transferler Sneijder ve Drogba’nın, bu sorunun ortadan kalkmasında çok önemli bir role sahip olduğunu düşünüyorum. Nedenine gelince. Her sorunun kaynağında 2. bir sorun vardır. Galatasaray’ın bu sorununun kaynağında ise, topu ileride tutmakta yaşadığı sıkıntı yatıyor.

Sneijder ve Drogba sahadayken, onlara katılacak Umut, Burak Elmander üçlüsünden 1 veya 2′sinin, yukarıda bahsettiğimiz orta saha ve kanat oyuncularının desteğiyle, 3. bölge dediğimiz hücum bölgesinde ortaya çıkacak muazzam pres gücü ve bunun zamanla sürekli kılınması sorunun tek çözümüdür. Bu maçla birlikte, bu yöntemin ilk ayağı diyebileceğim Sneijder’li kısmını 90 dk. nın en az 80 dk. sına yayabilirsek, çözüme yönelik büyük bir kalıcı adım atmış oluruz.


Saha içinde herşey normal gittiğinde ve saha dışında, masa başında ligin şampiyonu tayin edilmeye çalışılmadığı sürece Antalyaspor maçının, şampiyonluğa doğru koşmaya başlamadan önce atılan ilk adım olacağına ve bir seri başlatacağına inanıyorum. Bekleyip görelim.


İsmail ŞEN | GSfans.org

7 Şubat 2013 Perşembe

Sıfır...


ÇÖKÜŞ

Daha aday kadrolar açıklandığında belli oldu yine bir saçmalık olduğu. 22 kişilik aday kadroda sadece 1 sağ bek, 1 ön libero ve 1 sol kanat oyuncusu vardı. Maç başladığında ilk sorduğum soru şu oldu; '' Arda ve Nuri nerede oynuyor?'' Sahaya çıkan 11'e ve taktik düzene baktığında, tekli forvetin arkasında hücum alanını destekleyen ikili olarak oynamaları
gerekirken, ikisi de sağ çizgiye gömülmüş, varyasyonlar ve 2'ye 1'lerle topu dip çizgiye indirip, rakip savunmanın göbeğinde ikili markajda olan Mevlüt'e top çıkarmaya çalışıyorlardı.

Sağ ve sol bekler çalışmıyor, topu ileride tutması için sahada olan oyuncular çizgide oynayıp beklerin yapması gereken işi yapıyorlardı. İşin daha kötüsü, bu durumu düzeltmek için kenardan uzun süre müdahale gelmedi. Abdullah Avcı'nın milli takım seviyesini kaldıramadığının ve sınıfta kaldığının en son göstergesiydi bu.

İkinci yarıda yapılan değişiklikler oyunun hücum alanında daha dinamik oynamamızı ve bir kaç önemli pozisyon bulmamızı sağlasa da; bu soyunma odasında iyi taktikler verildiğinden değil, o pozisyonları yaratan oyuncular olan Arda, Selçuk, Hamit, Burak, Umut'un birbirlerini çok iyi tanıyor olmalarındandır. Tamamen kendi takımlarında yakaladıkları uyum, ve o 5'liden 4'ünün çok uzun süredir birlikte oynuyor olmasının yarattığı avantajı kullanma düşüncesidir o hareketliliğin sebebi.

Özetleyecek olursak; 2008 Avrupa Şampiyonasına müthiş şekilde sirayet eden ''sahada kim oynarsa oynasın biz bir takımız'' diyen ve kaybetmeyi asla kabullenmeyen takımdan eser kalmadı. Hiddink sonrası dönem doğru yönetilemedi ve acele edildi. ''Revizyon yapmak gerek'' deyip, nerede revizyon yapılması gerektiğine, ve ''Abdullah Avcı'nın tecrübesi bu süreci doğru yönetmek için yeterli mi?'' diye bakılmadan höngürlös işe girişildi. Haluk Ulusoy'dan sonraki süreçte federasyonu sürekli parmağında oynatan ve işaret ettiklerini seçtiren siyasi irade hep olduğu gibi yine ortaya çıktı ve işini (!) yaptı.

Sonuç; Avcı dönemiyle başlayan ve önlenemeyen kontrolsüz bir düşüş. Sürekli kaybediyoruz ve ''nasıl kazanabiliriz?'' e dair hiçbir planımız yok. Zaman ne gösterecek bilmiyoruz. Şimdilik; bazı insanlar olmamaları gereken mevkilerde olmaya, yanlışlarında ve hatalarında ısrar etmeye devam edecekler. Birileri sesini yükseltmediği sürece biz de seyretmeye devam edeceğiz.

İsmail ŞEN

5 Şubat 2013 Salı

48...



''Sergen; buraya gel, hiç acele etme. Ben şimdi topu sana yuvarlayacağım.
Sen topa basacak ve geri kaçacaksın. Tamam mı, anlaştık mı?''


Kazanılan bir frikik öncesi, yanındaki kişi bu ülkenin en iyi sol ayaklı ve en iyi frikik kullanan yerli oyuncularından biri; Sergen olsa dahi komuta hep ondaydı. O bu yüzden "comandante" idi. Görülemeyeni görür, tahmin edilemeyeni gerçekleştirirdi.
Ve o; Gheorghe Hagi bugün 48 yaşına girdi. İyi ki doğdun Hagi.



3 Şubat 2013 Pazar

Gelecekten İşaret...


Bugünkü Bursaspor - Galatasaray maçından bloga taşınabilecek tek şey belki de şu kare. Sahalarda sık sık görmek istediğimiz türden anlar. Kim bilir? Belki de yakında gerçekleşmesi muhtemel bir takım arkadaşlığına doğru atılan adımlardır bunlar. :)

28 Ocak 2013 Pazartesi

Blue Elephant...


"Gelmeeeeeez" totemi tuttu. Deyim yerindeyse başkanın bir rüyası gerçek oldu. Geçen yıldan beri istediği bir transferdi sonuçta ve nihayet "Mavi Fil" Didier Drogba resmen Galatasaray'da.

Sneijder transferi ile birlikte başkan, transfer edilebilirlik ve yönetim becerisi konusunda çıtayı çok yukarılara koydu. Bizden başka kimsenin erişmesi imkansız artık. Aday olurken söz verdiği gibi, başarı ve süreklilik anlamında da hedeflerini çoktan tutturdu ve gözünü çok daha büyük başarılara dikti. Dikkat edin, geçen yıldan bu yana alınamaz denilen kim varsa aldı. Muslera, Eboue, Ujfalusi, Hamit, Melo. Bu adamların hepsine "gelmez, alamazlar" deniyordu. Hepsi geldi. Üstüne Sneijder ve Drogba.

Eğer Schalke turunu geçer ve çeyrek finalde Barça, Real yada ManU'dan biriyle eşleşmezsek finali görme şansımız bile var. Geriye söylenecek tek şey kalıyor.

"TEK EKSİK O KUPA. ŞİMDİ KORK AVRUPA..."





25 Ocak 2013 Cuma

Bir...


Pazar günü derbiye gidiyor Macvan ve Furkan.
Macvan heyecanını ve hazırlıklarını paylaşmış Furkan'la.

"Macvan : Pazar günü için her şey hazır
Furkan : Neden Altıntop?
Macvan : Çünkü o'nu çok seviyorum. Sadece Sabri ve Altıntop :)
Furkan : Ben de kendi formamla (basketbol) ya da Sabri formasıyla geleceğim.
Sonunda Macvan : Arkadaşım da Sneijder formasıyla geliyor."


BİZ BİR AİLEYİZ. KENETLENDİKÇE DAHA DA BÜYÜYEN!





Kavanoz...


"Wesley Sneijder, Lutfi Arıboğan’ın kanatları altında parçalı formayla poz vermeden sadece 8 saat önce, İngiltere’deki tüm internet haber portallarının manşetinde Liverpool’un efsane kaptanı Steven Gerrard’ın şu ifadesi vardı:
“Wesley ile aynı takımda top oynamayı çok isterim…”

Ada’da bu cümleler sarf edilirken, Milano’da son sözler çoktan söylenmiş, ‘Liverpool’un hayali Galatasaray’ın gerçeği’ olmak üzere bavulunu toplamaya başlamıştı bile. Aynı saatlerde Türkiye’de bambaşka şeyler anlatılıyordu.
İçi en boş olanı, ama en fazla gürültü koparanı her zamanki gibi Erman Hoca’nın söyledikleriydi… “Dağdaki çobanın, Karabük’teki işçinin, senin, benim, 70 milyonun 1’er lirası gitti Wesley Sneijder’e… Yazıktır, günahtır” mealinde şeyler söylüyordu Toroğlu.

Günde 1 saat çalışıp asgari 12 saat konuşma üzerine kurulu engin kahvehane kültürüne sahip yurdum insanı için bulunmaz malzemeydi Erman Hoca’nın cümleleri…
Ama tabii ki gerçeklik payı sıfıra yakındı… “Gerçekler yakın, meşaleleri yakın” diyerek durumu izah etmeye çalışayım:

Galatasaray, bu yıl yaptığı transferler için 29.1 milyon Euro bonservis bedeli ödedi. Hamit için 3.5 milyon Euro, Burak için 5 milyon Euro, Amrabat için 8 milyon Euro, Dany için 3 milyon Euro, Melo için 1 milyon 750 bin Euro, Umut için 350 bin Euro ve Sneijder için 7.5 milyon Euro verildi.

Gelin bir de Şampiyonlar Ligi’nden gelenlere bakalım.
Katılım geliri 8.6 milyon Euro alındı… 3 galibiyet 1 beraberlik için toplam 3.5 milyon Euro yazıldı… Gruptan çıkma bonusu 3.5 milyon Euro daha kazanıldı…
Sezon sonunda netleşecek olan ve Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalamadığı için Galatasaray’ın tek başına alacağı ‘Market Pool’ geliri ise yaklaşık 15 milyon Euro olarak hesaplandı. Tüm bunların toplamı 30.6 milyon Euro ediyor. Yani, Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi geliri, bonservis giderinden 1.5 milyon Euro fazla.
Sponsorluk, pazarlama, loca, kombine, oyuncu satışı gibi gelirleri bu hesaba katmıyorum bile… Gelir gideri aştı ki…

Bunca rakamdan iki cevap çıkıyor aslında…
Biri, Sneijder görüşmeleri başladığında “Galatasaray bu parayı nereden bulacak?” diyen Fenerbahçeli yönetici Abdullah Kiğılı’ya; diğeri 1 lirasının hesabını soran Erman Toroğlu’na. Sayın Kiğılı; siz Şampiyonlar Ligi’ne giremediğiniz için Galatasaray’ın Market Pool’dan fazladan aldığı 7.5 milyon Euro, Sneijder’in bonservisi olarak Inter’e ödendi. Kabullenmesi zor biliyorum ama para, sizin paranız aslında!

Ve Sayın Toroğlu: Eğer Galatasaray’ın kasasından yapılan transfer harcamalarının gerçekten her Türk vatandaşının cebinden çıktığını düşünüyorsanız size bir müjdem var. Gelir gideri aştı! 1 liralık katkınızı belgelemeniz kaydıyla, payınıza düşen 5 kuruşluk kar payınızı almak üzere G.Saray Sportif AŞ’ye uğrayabilirsiniz."

Sevgili İskender Baydar'ın, AMK Gazetesindeki köşesinde bugün yayınlanan yazısını...
aslında; ismi yazıda bol bol geçen bazı "ismi lazım değillere" uzun yıllar açılmayacak kapağını okudunuz.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Mecburen...


"Yönetime verdiğim listedeki oyuncular transfer edilemedi. Ben de, takıma dahil edilen yeni oyuncuları bir şekilde değerlendirip oynatmaya çalışacağım mecburen."

Yılmaz VURAL


Önünüzdeki maçları ve yeni transfer ettiğiniz oyuncuların güvenini, oynamadan nasıl kaybedersiniz? sorusunun cevabını okudunuz. Yılmaz Vural, kendisine yöneltilen transferle ilgili bir soruya cevap verirken kullandı bu ifadeyi.

Türkiye'de, belli bir seviyeden yukarıya çıkamayan, meslekte onlarca yılı devirmelerine rağmen kafa yapılarını bir türlü değiştirmeyen ve kendilerini geliştiremeyen teknik direktörlerin sıksıkla sergilediği bir tavır bu. Benzeri bir durumdan şurada bahsetmiştik.

Henüz takıma yeni katılmış oyuncu ya da oyuncuların güvenini, neden böyle kemiksiz ifadelerle kaybetmeye yönelik davranırsın ki?

Sonra o oyuncu "Ulan, hoca beni aslında istememiş. Mecburen oynatıyormuş. E bende mecburen oynayayım bari" deyip s.ki t..ağına denk takılırsa, sende ancak küme düşmemeye oynarsan, sezon sonunda oyuncuya hesap sorma hakkını kendinde göreceksin ama. Ne kadar adil(!) değil mi?

22 Ocak 2013 Salı

Wesley...




"Bu videonun hazırlanma amacı, sözüm ona sanal truva adı altında Galatasaray taraftarıyla dalga geçme cüretini kendinde bulan, Fenerbahçe taraftarları olduklarını iddia eden fakat bizce taraftarlıktan yoksun, çocukça hareketler sergileyen (ve) herkesçe bilinen zat'ın maaşlı elemanlarına ithafen hazırlanmıştır.

Bizim, Galatasaray taraftarları olarak takip ettiğimiz, kendi takımımızla ilgili olan Sneijder transferiyle hiç alâkadar olmuyor gibi gözüken bazı Fenerbahçeli arkadaşlarımızın gözünden bu transferi sizlere göstermek istedim.

Onların Galatasaray taraftarını kandırmak için yaptıklarına SANAL TRUVA diyerek gülen bazı gruplar, bu videoyu izledikten sonra, bizim Fenerbehçe taraftarlarına gülmek için kandırmamız gerekmediğini çok açık bir şekilde anlayacaktır.

Bu video tamamen şahsıma ait olup; taraftar gruplarını ve Galatasaray Kulübünü hiçbir şekilde bağlamamaktadır.

BÜYÜK GALATASARAY TARAFTARINA ARMAĞAN OLSUN. ANDAÇ AYTAÇ."


Galatasaray'lı kardeşim Andaç Aytaç (twitter > @andacaytac) Sneijder transferi sürecini çok farklı bir açıdan gören harika bir video hazırlamış. Süreç boyunca medyanın ve basının Khalkedon güdümlü paralı askerlerinin yaptığı yorumlar ve haberleri bir araya derlemiş. Evladiyelik. Daha da sesini çıkarmaya kalkan Fenerbahçe'li olursa çarp yüzüne.

Hiç üşenmeyin, tıklayın play'e ve tadını çıkarın. Hatta video oynarken sırayla ekrana gelen screenshot'lar esnasında videoyu pause'layıp o sayfalarda yazılanları tek tek okuyun. Sadece bir oyuncu transfer edilmediğini, çok daha ötesinde bir zafer kazanıldığını göreceksiniz. İyi seyirler.


21 Ocak 2013 Pazartesi

Avustralya Açık...


Bir süredir devam ediyor Avustralya Açık. Roland Garros(Fransa Açık), USA Open(Amerika Açık), ve Wimbledon'la birlikte dünyanın 4 Grand Slam'inden biri olan turnuvada, önceki maçları yani elemeleri yazma gereği duymamıştım. Rutin sonuçlar alınmaya devam ediliyor ve favoriler bir bir çeyrek finallere doğru ilerliyordu çünkü.

Dün itibariyle tüm çeyrek finalistler belli oldu. Makarova'nın Anjelique Kerber'i, Kuznetsova'nın da Wozniacki'yi elemesi dışında sürpriz yok. Gerçi o maçın kazananı kim olursa olsun sürpriz olmazmış aslında, Niye sürpriz dediysem? :)

Çeyrek finalistler, eşleşmeler ve Avustralya Açık'la ilgili tüm bilgileri şurada bulabilirsiniz. Favorilerim, her zaman olduğu gibi kadınlarda Serena Williams erkeklerde de Rafael Nadal ancak Rafa bu turnuvaya katılmadığı için kalbim Tsonga'nın yanında. Bu noktadan sonra çok keyifli ve zevkli bir turnuva bekliyor biz tenis severleri. Maçlar Eurosport ve Eurosport 2 kanallarından canlı yayınlanıyor. Yayın programı da burada.



İnce...Çok İnce!


Uzun, yorucu, bazen sinir bozucu ama keyifli süreç mutlu bitti. Wesley Sneijder resmen Galatasaray'da.

Bu "bir transferden çok öte" olan transferi ilerleyen günlerde futbol çerçevesinde değerlendireceğiz tabii ama, önce şunları bir paylaşalım ki kayıtlara geçsin. İlerleyen şampiyonluklarda görüşmek üzere...




19 Ocak 2013 Cumartesi

Cevher...


Önceki gece, Beşiktaş – Barcelona Regal maçının tekrarını izlerken, uzun süredir dikkatimi çeken bir noktanın takrarlandığını fark ettim. Yerli koçların, yerli oyunculara karşı sergilediği güvensiz tavır. Bu tuhaf huy, bilhassa Eurolague maçlarında daha da ortaya çıkıyor. Galatasaray’da bu sorunu Ergin Ataman – Boniface N’Dong – Furkan Aldemir üçgeninde görüyoruz. N’Dong geldiğinden bu yana Furkan’ın aldığı sürelerde ciddi azalma var. Bu, son zamanlarda Furkan’ın oyununu da etkilemeye başladı.

Neyse, biz asıl konumuza dönelim. Dün geceki maçta, 4. çeyreğin başlarında (ya da 3. çeyreğin sonlarında da olabilir, net hatırlamıyorum) Gasper Vidmar, hücum sırasında komik ve yorgunluk belirtileri gösteren bir faul yaptı. Bu faulün ardından zorunlu (ve aslında E. Kunter tarafından gayet isteksiz) bir Vidmar – Cevher değişikliği gelirken, kenarda oyuna girme tutkusuyla bekleyen Cevher, bir anda, Galatasaray MP günlerinden de hatırladığımz o patlayıcı ritmini ortaya koydu. Ardı ardına bulduğu sayılar ve rakip pota altında aldığı fauller, Beşiktaş’ı neredeyse maça ortak olmaz noktasına getirdi; ki sayı farkı da çok fazla değildi bu dakikalarda.

Bu bana şunu hatırlattı. 2011 yılında GSFans.org için Murat Özyer’le yaptığım söyleşide, kendisine şöyle bir soru yöneltmiştim; " Alt liglerde oynamak daha mı zor hocam? Sonuçta imkânlar biraz daha kısıtlı. Hem maddi bakımdan hem oyuncu havuzu bakımından."

Kendisinin yanıtı açık ve netti. "Tabii daha zor. Çünkü burada ortam daha farklı. Mücadele, sistem hep farklı. Aradığın tipte oyuncu bulmak çoğunlukla zor. Size yok mesela. 5 numara yok. 4 numara bazen 5 numara gibi, 3 numara 2 numara gibi oynuyor mesela mecburen."

Sorun böylesine ciddi boyutlarda. Düşünün, ben bu söyleşiyi yapalı 2 sene olmuş ama değişen bir şey yok. Alt liglerden en üst lige kadar, giderek daralan hareketli ve şutu olan uzun oyuncu rotasyonunda çok önemli bir yere sahip Cevher ve tarzı oyuncuların. Emre Bayav’ ın bugün ligin baş altı takımlarından birinde oynuyor olmasının sebeplerinden biri de budur. Kızılyıldız’dan Efes Pilsen’e döndüğünde neredeyse hiç şans tanınmadı ve Pertevniyal, Darüşşafaka vs kiralandı durdu. "Kızılyıldız’da oynamış, benim takımımda mı oynayamayacak?" demedi o dönem Oktay Mahmuti. Emre sadece yakın zamandan bir örnek. İsimleri çoğaltabiliriz.

Bugün; EuroBasket 2001′de ortaya çıkan 12 Dev Adam ekolü ve o ekoldeki uzun rotasyonunun son bulmaya başladığı yıllarda, aşağıdan gelen yeni nesilden, ligi domine eden bir yerli oyuncu rotasyonu yaratılamadıysa, ve Bora Hun Paçun, Barış Hersek, Melih Mahmutoğlu, Altay Özurgancı vb gibi bu sınıfa giren gençler adeta havada kapılan oyuncular olamadılarsa bu; zamanında bu oyunculara gerekli güvenin gösterilmemesi, bir başka deyişle gereken özgüvenin aşılanmaması yüzündendir.

Şimdi yeni bir nesil yetişiyor. Doğuş Balbay, Birkan Batuk, İlkan Karaman, Can Maxim Mutaf, Doğukan Sönmez, İzzet Türkyılmaz, Sertaç Şanlı, Samet Geyik, Kenan Sipahi, Dusan Cantekin, Can Korkmaz ve daha niceleri. Aynı tutum bu oyunculara karşı da sergilenmesin. Furkan Aldemir ve Göksenin Köksal, gereken özen gösterildiğinde neler yapabileceklerinin en iyi örnekleri.

Avrupa’da parmakla gösterilen ve ekol olarak görülen pek çok ülkenin çıkaramadığı kadar iyi yerli koçlara sahibiz. Ama o noktaya gelip "tamam artık ben oldum" dememeliler. Türk basketboluna sadece yeni oyun tarzları, yeni idman şekilleri, savunma rotasyonları kazandırmak işlerini yaptıkları düşüncesi uyandırmamalı kendilerinde. Bu ülkeye asıl katkıyı, alt yapılardan gelen yeni nesile gereken önemi verdiklerinde ve onları kalıcı şekilde basketbola kazandırdıklarında yapmış olurlar benim nazarımda.


İsmail ŞEN | GSFans.org

#Idontfeeldevotion...


Önceki gün Facebook'ta bir arkadaşım yayınladı şu görseli. Olay tam da başlıkta yazdığımızla özetlenecek türden.

Zaten fotoğrafın altına da "Öyle deme. Onların birinin Pianigiani'si var; öbürünün de 3 tane kupası..." yazdım yorum olarak. Daha da birşey demem, diyemem.

18 Ocak 2013 Cuma

Cambaz Nuri...


"...Tarih 3 Kasım 2012...Coca Cola Akademi Ligi'nin 13. haftasında Eskişehirspor - Fenerbahçe maçı oynanıyor...Maçın 65. dakikası. Skor 2-2. Değişiklik haklarını kullanan Eskişehirspor bu dakikada büyük bir şanssızlık yaşıyor. Bir oyuncusu sakatlanıyor ve çıkıyor. Haliyle evsahibi takım maça 10 kişi devam etmek zorunda kalıyor. Kalıyor ama, Fenerbahçe kenar yönetimi hemen devreye giriyor. Federasyon yetkilileri ve maçın hakemi ile görüşen Fenerbahçe kenar yönetimi, 'rakibimizle adil şartlarda mücadele etmemiz gerekiyor. Bir oyuncumuzu çıkartmak istiyoruz' diyor.

Kabul ediliyor. Her 2 taraf da maça 10'ar kişi devam ediyor. İlerleyen dakikalarda bir gol daha atan Fenerbahçe maçı 3-2 kazanıyor. Bu olay kamuoyunda büyük ses getiriyor.


Ama bu örnek davranışın öncesi de vardı..."


Fenerbahçe Genç futbol takımı, Dünya Gençlik Fair Play Ödülünü kazandı geçtiğimiz günlerde. Habertürk gazetesinden Atilla Türker'de geçmişe dair güzel bir anıyla köşesine taşıdı bu olayı bugün. Yukarıda bir parçasını okuduğunuz yazının devamı şurada. Fenerbahçeli genç kardeşlerimizi kutlarken; bu gibi olayların, en alt amatör liglerden Süper Lig'e kadar her arenada, yeni ve daha güzel hareketleri özendirmesi dileğiyle yazıyı noktayalım.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Marka Değeri...


Şunu bizim ülkede göremezsin hacı. Forma, eğer yamulmuyorsam Liverpool forması. Sırtta Manchester City'in uslanmaz adamı Balotelli'nin ismi.

Ben mesela, bir Galatasaray taraftarı olarak Alex'e büyük saygı duyarım ve severim de. Şimdi ben bir Galatasaray forması alacağım, arkasına Alex yazdıracağım ve onunla otobüse binip maça gideceğim ha.

Küfür edemiyorum, ayıp olur. Ama bir özdeyişle anlatayım olacakları. "Adamı 2'yle çarpıp 4'e katlayıp kaldırıp rafa koyarlar." Öyle bir dayak yersin ki bırak maça gitmeyi stadın yollarını unutursun. Biz de taraftar kültürü gelişmemiştir. Galatasaray'lı olup Fenerbahçeli bir oyuncuyu ya da Beşiktaş'lı olup Bursaspor'lu bir oyuncuyu sevemezsin. Bu liste böyle uzar gider.

Biz hala "marka değeri", biz hala "Avrupa'nın en iyi 6. ligi" diye kendimizi kandırmaya devam edelim.

13 Ocak 2013 Pazar

Ver Lefter'e...


"Çok gençtim... Her kulüp peşimde idi...Ciddi ciddi Beşiktaş'a gidiyordum... Korktum...Heybetinden çekindim...Baba Hakkı'nın olduğu yerde belki elim ayağım birbirine dolanır dedim ve Beşiktaşlı olmaktan vazgeçtim..."

Lefter Küçükandonyadis


Gidişinin üstünden 1 yıl geçmiş bile. Su gibi akıp gitmiş zaman. Kral Metin Oktay'la birlikte, Türk futboluna ve milli takıma verdiğin emekleri ben kendi adıma unutmayacağım. Toprağın bol olsun.

11 Ocak 2013 Cuma

Transfer = Nefret Psikolojisi...


Günlerdir Sneijder’le yatıp kalkıyoruz. İnter’den ayrılacağının kesinleştiği günden bu yana, basınımız Fenerbahçe ve Galatasaray’ın gündeminde olduğunu yazıyor Hollandalı oyuncunun. Netekim, Galatasaray’da başkan Ünal Aysal geçtiğimiz salı günü GSTV’de katıldığı programda, Sneijder için İnter başkanı Moratti ile görüştüğünü açıkladı.

Akabinde; transfer için İnter kulübüyle resmi görüşmelere başlandığı, KAP / Kamuyu Aydınlatma Platformu’na da bildirildi. Taraftar 3 gündür forumlarda ve sosyal medyada adeta nöbet tutuyor. Oyuncunun kendisiyle görüşmeler sürerken, son kararı oyuncunu eşinin vereceği şeklinde iddialar ortaya atılınca twitter’da hem oyuncuya hem de oyuncunun eşine mesajlar yağmaya başladı.

Ancak; her transferde olduğu gibi bu transferde de, diğer takımların taraftarları konuya dahil olmakta geç kalmadılar. Oyuncunun eşine atılan twitlerin bir süre sonra tadı kaçtı. Olay "ikna etmeye çalışmak" tan "taciz" boyutuna geçti. Bir de meşhur kısa film olayı var ki; asıl filmlik konu o. Mehmet Baransu bile film ve içeriği hakkında "oyuncunun Türkiye’ye gelmesi durumunda farklı konularda sıkıntılar olacaktır" diyerek dolaylı olarak "Sneijder gelmesin" deme cüretinde bulundu.

Şu meşhur kısa film olayına bir açıklık getirmek ve bu temelde, Türkiye’de daha önce Jardel, Güiza ve transfer gündemine girmiş ama transfer edilememiş başka oyuncuların eşleri üzerinden yürütülen iğrenç kampanyalar hakkında bir kaç kelam etme gereği duydum bende. Önce, Wesley Sneijder’in eşi Yolanthe Cabau’nun Hollanda’da oynadığı ve Dilara adında türbanlı bir kızı canlandırdığı Turkse Chiks adlı kısa filmden başlayalım.

İnternette filmin 2 versiyonu var. Biri kesilmiş olan ve sadece filmdeki erotik sahnelerin olduğu bir versiyon. Bu versiyonun, bizim basın tarafından "maksatlı olarak" kullanılmak üzere özellikle kesildiğini düşünüyorum. Bir de 10:08′lik versiyonu var. Asıl olan film o. Mevzunun ve filmin tam olarak anlaşılması için bu versiyonun izlenmesi gerek. Filmde, Mehmet Baransu’nun bahsettiği yada sandığı gibi islamiyete bir hakaret vs falan yok. Çünkü filmde "o an gerçekleşiyormuş etkisi veren görüntüler kaykaycı çocuğun kabusu".

Özetle; izlendiğinde gayet kolay anlaşılacak bir anafikir olan "önyargı" konusunu işlemiş bir filmi, erotik sahneler barındırıyor diye toplumu adeta salak yerine koyup tamamen negatif amaçlarla kullanan ve tamamen kendi önyargılarını gözler önüne seren, bunu ezeli rakibinin(!) istediği transferi gerçekleştirememesi için kullanan bir kitle var bu ülkede.

Ve maalesef, ülkemizde SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN adında ve yürürlükte olan bir yasamız, ve bu yasamızın şiddete neden olabilecek açıklamaları önleyici 22 numaralı bir maddesi olmasına rağmen. Dilerim, yetkililer artık bu yasayı doğru düzgün işletmeye başlarlar zira bu amacı belli kitlenin durmak ya da vazgeçmek gibi bir düşüncesi yok.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Artı Bir...


Önce burada başladık yazmaya. Sonra GSFans.org'ta maç yazıları geldi arkasından. Bugün itibariyle yazdığımız adres sayısı 3'e çıktı. Blog ve yazı hayatına GS Amatör Ruh Bloguyla başlayan ve bu blogun da yazarlarından olan sevgili dostum Fırat Durmaz'ın ricasıyla, bugünden itibaren Galatasaray Blog'da da yazmaya başladık. İlk yazımızı da ekledik hatta.

Yazar kadrosu çok güçlü. Hepside Galatasaray taraftarları arasında ve sosyal medyada sözü dinlenilen, değer verilen isimler. Ahmet Kılıç, Fırat Durmaz, Barış Cenk Akkaya, İlhan İlmenöz, Sühan Cem Ucsoy, Alper Altıntaş, Can Tüysüz, Bahadır Oğuz, Süleyman Öktem, Hasan Yıldırım ve bendeniz.

Şimdiden oldukça önemli ve dolu dolu bir yazı arşivine sahibiz. Bekleriz efendim.

Show Respect the Legends...


Soldan sağa Fatih Solak, Cüneyt Erden, Cemal Nalga, Erdem Türetken, Hüseyin Beşok, Charles Gaines, Cris Owens, Dee Brown, Murat Kaya.

Galatasaray'ın, koç Murat Özyer önderliğinde müthiş bir ivme ve başarı yakaladığı, BBL Playoff ve Eurocup'ta yarı final oynadığı, bugünkü, Euroleague'de son 16'ya giden takımın ve o yolun temellerini atan, Yenilmez Armada ruhunu yeniden ortaya çıkaran efsane kadro.

Birde Cenk Akyol, Tufan Ersöz ve Robert Hite vardı ama onlar fotoya yetişememiş herhalde. :)

Fotoğraf için çok değerli Galatasaray'lı Yunus Dinç'e (twitter > @btsdgtsk) teşekkür ederim.


3 Ocak 2013 Perşembe

Amerikan Kafası...


Böyle bir şey var hacı. Amerikan kafası. Adamların spor organizasyonları ile ilgili. Bakıyorsun; sadece başlama ve gol vuruşları ayakla yapılan, %90'ı elle oynanan bir oyuna "football" derken, gerçek futbol için "soccer" ifadesini kullanıyorlar. Football dedikleri oyunda bildiğin Rugby'den arak.

Öte yandan NBA diye bir organizasyonları var ki; dünyanın en çok izlenen 2 basketbol organizasyonundan biri. Ama kendi kuralları var. FİBA, NBA yönetimine kural kabul ettiremiyor. Misal, FİBA kurallarına göre bir periyot 10 dk. iken NBA'de 12 dk. Haliyle maç süresi 40 dk. değil 48 dk. Ayrıca saha ölçüleri ve faul sayıları da farklı. FİBA "5 faul alan oyuncu oyun dışı kalır" derken NBA'de bu 6 faul. Bir de bunların böyle acayip acayip istatistik hastalıkları var ki, onlardan birini şurada yazmıştık.

MLB'yi de unutmamak lazım tabii. Major League Baseball. Dünyanın kriket, curling vs gibi oyunlarıyla beraber, en tuhaf oyunlar listesinde zirveye oynar baseball. Ama ne tuhaftir ki ABD'nin en popüler sporu konumundadır. Böyle işte hacı. Amerikan kafası.


MaradoNApoli


"1984... Maradona'nın Barcelona'dan Napoli'ye transferi söz konusudur... Menajer Jorge Cyterszpiler, 5 Temmuz günü Napoli'ye gelir... Hava alanından kente giden otoyola çıktığında, yol kenarında kaçak mallar satan bir işportacı görür... Ayrıca satıcı Maradona kasetleri de satmaktadır. Şarkılardan biri şöyledir; 'Anam, anam, anam / kalbim niye böyle çarpıyor, biliyor musun? / Maradona'yı gördüm, anam, sevdaya düştüm.' Menajer, satıcıya der ki; 'Satıyorsun ama ya anlaşma hiç imzalanmazsa?' Satıcı 'bana ne' der, 'günde 2000 kaset satıyorum.' Daha da acaibi kentteki kaçak Marlboro sigaraları 'Maradona' diye satıldığında daha çok kazanmışlar."

Vedat Özdemiroğlu-Bebek Kafası köşesinden / Uykusuz Dergisi / Ocak 2013 / 01. Sayı