28 Aralık 2012 Cuma

Türkiyedir Galatasaray Protesto Hareketi


GSFans.org olarak az önce, Tahkim Kurulunun Meireles'in cezasını 4 maça indirmesiyle ilgili bir protesto hareketi başlattık. Özgür arkadaşımızın hazırladığı metni yayınladık ve harekete geçtik. İlgili tüm kişi ve kurumlara mailler göndererek, konuyu kişisel facebook, twitter, google plus ve diğer tüm sosyal ağ sayfalarımızdan paylaşarak hareketi duyurabildiğimiz kadar duyurup tepkimizi ortaya koymamız gerek.

Özel Protesto Hareketi sayfasına ulaşamak için tıklayın. Protesto metnini de aşağıya ekliyorum. Desteğinizi bekliyoruz.
_______________

Bu ülkede bir Fenerbahçe aymazlığı, yüzsüzlüğü aldı başını gidiyor. Ne yaparsak yapalım ceza almayız yaklaşımının artık suyu çıktı. Bu ülkede sadece Fenerbahçe varmış gibi davranan Fenerasyon şu sıralar birde orman kanunlarıyla ülke futbolunu yönetmeye başladı.

Şike olayında mahkeme kararlarına ve kendisinin kişilere verdiği cezalara rağmen, insanların gözünün içine baka baka, herkesi hiçe sayarak, "sahaya yansımadı" saçmalığını öne sürerek ceza veremeyenler, artık kölesi haline geldikleri bir camia ve onun hükümlü başkanı karşısında bir rezilliğe daha imza attılar. Bu yüzsüz insanlar, Fenerasyonun bu çaresiz ve teslim olmuş tavrı karşısında o hale geldi ki; yayıncı kuruluşun görüntülerini tahrip edip milletten hesap soracak kadar gözleri dönmüş durumda.

Görüntülerde açıkça görülen el hareketi ile hakaret, çıldırmış gibi bağırıp çağırmak suretiyle sözlü ifade ile hareket ve tahrip edilen videonun aslı ortaya çıkınca açıkça görülen tükürüğe, hatta hakem raporuna rağmen Meireles denilen futbolcunun cezasını hangi hukuku göz önünde bulundurarak indirdiniz çok merak ediyoruz.


Cemal Nalga olayında, herkesten önce tepki veren Galatasaray camiası kendi kulübünden kelle istemiş, basketbolcunun ve antrenörün kulüple ilişkisi derhal kesilmiş, takım (-) puanlarla lige başlatılmış ve o takım 2 senede kendini zor toparlamasına rağmen Galatasaraylı sesini çıkarmamış, bu olaydan hicap duymuştur. Yine Engin Baytar olayında, sinirlerine hakim olamayıp hakemin yakasına 1-2 sn. kadar yapışıp bırakan futbolcumuza daha ceza bile verilmeden "takımdan yollansın, kulüp kendisi de ceza versin" diye önce Galatasaraylı ayaklanmıştır.

Ne acıdır ki; takip eden süreçte, bir hazırlık maçında antrenörün sistemi görmek için cezalı oyuncusuna takım arkadaşının formasını giydirip oynatması karşısında şahin kesilip, anında ve etkili kararlar ile cezaları anında yapıştırılmış ve Galatasaraylının ses çıkarmamasından cesaret alınmışken, Türk futbolunun kara lekesi bir şike davasında, bir kulüp ve ikinci yarının tamamında şike yapanlara ceza vermek şöyle dursun neredeyse ülkece özür dileyecek hale getirilmiştik.

Yine Engin olayında, Galatasaraylıların "cezası neyse çeksin" tavrından cesaret alıp 11 maç cezayı anında verip onayanlar, bir de üzerine yine milad masalları anlatmışlardı. Tıpkı sahaya su atılmasıyla, stad yakıp polis arabası devirmeyi, polis yaralamayı bir tutup 5 maç ceza verenlerin daha önce anlattıkları milad masalları gibi. Ne gariptir ki; bu milad denilen olgu sadece Galatasaray için geçerli olmakta.

Görünen o ki; artık kontrolden çıkmış ve kanunsuzluğu kanun haline getirmiş bu camia karşısında sinen, korkan ve çaresiz kalan Fenerasyon Galatasarayın kudretinin farkında değil. Galatasaray karşısında derhal, en sert tedbirleri anında alanlar, bu sahte kabadayı camiadan o kadar korkmuş durumdalar ki, Fenerasyonun kurullarının ceza verdiği Şekip Mosturoğlu gelip Fenerasyon binasında hesap sorabiliyor. Yine mahkemece şike yaptığı tespit edilmiş hükümlü bir başkan gelip Fenerasyonun binasında asıp kesiyor ve ceza indirimi yapıyor.

Bu doğrultuda Galatasaray yönetimi, teknik ekibi ve futbolculardan beklentimiz şudur. Türkiye Süper Liginin ikinci yarısındaki ilk maç olan Kasımpaşa maçında, hakemin başlama düdüğü ile birlikte, gol yeme hatta maçı kaybetme pahasına santra ile birlikte 1 dk. boyunca hareketsiz kalmak ve ruhunu teslim etmiş bu futbol federasyonun anısına 1 dk. lık saygı duruşunda bulunmak. Hatta bir adım ileri gidiyor tüm branşlarda eş zamanlı olarak bu protestonun yapılmasını talep ediyoruz.

Görüyoruz ki; Galatasaraylı bu kudretini demokratik protestolar ile göstermez ise, bazıları bu ülkede kendini yegane güç olarak görmeye devam edecek ve bu tavırları dahada vahimleşip artarak devam edecek. Bu vesile ile dosta düşmana bir kez daha haykırıyoruz "Türkiyedir Galatasaray"

Metin için, Özgür (besyOzgur) arkadaşımıza teşekkür ederiz.

Çok Fazla...


"Ben Bursa ya bu stadın çok fazla olduğunu düşünenlerdenim.
Bu sene bile ortalama 11.000 kişiye oynadılar her maç.
Büyük takım maçları dışında 45.000 kişilik bu stadı doldurmaları neredeyse imkansız.
Proje güzel,yeri güzel ama kapasite olarak çok fazla bence."


Yukarıdaki ifadeler; bir taraftar forumunda, Bursa'nın yeni stad inşaatına ait bilgi ve fotoğrafların paylaşıldığı sayfaya yorum yapan birine ait. Galatasaray'ın stadı inşa edilirken de çok gördüm bu kafaları. Bu tipler, o süreçte enteresan bir akıl tutulması yaşadılar. Önce Galatasaray'ın stadının kapasitesinin az olduğunu, kapasitenin en az 65 bin'e yükseltilmesi gerektiğini söylediler. Üstüne, yetmiyormuş gibi, bu yapılmadığı için kulübe, yönetime, yüklenici firmaya bir güzel saydırdılar.

Sonra, stad bitti. Açıldı ve kullanılmaya başlandı. İlk zamanlarda bir yabancılık sorunu vardı.Taraftarın stada alışması ve sahiplenmesi zaman aldı. Buna bir de ulaşım sıkıntıları eklenince Galatasaray ilk maçlarını yarı yarıya seyirci sayılarına oynadı. Fırsat kaçar mı hiç? Kaçmadı tabii ve bu tipler yine ortaya çıktılar. (Evet, doğru tahmin ettiniz. Stad açıldıktan sonra, olumsuz bir şeyler söyleme fırsatı bulana kadar hiç ortada gözükmediler) Bu kez de; stadın kapasitesinin çok fazla olduğunu, en fazla 40 bin olması gerektiğini, bu stadın hiç bir zaman dolmayacağını söyleyip durdular.

Şimdi de Türkiye de yapılan diğer yeni stadlara kafayı takmış durumdalar. Şehrin, stadın nereye yapıldığının hiç önemi yok. Bursa, Konya, Antalya, İzmir, Eskişehir vs... Onlar sadece eleştirir. Dün bu yazıyı görünce isyan ettim artık.

Bi bitin birader. Allah aşkına bi bitin artık ne olur ya.

"Bu sene 11 bin kişiye oynadılar stad yapmayalım, falanca şehrin-takımın taraftarı maçlara gitmiyor stad yapmayalım" bla bla bla...

Giderler kardeşim. Stada alışmaya, konforlu ortamda maç izlemeye başlayınca giderler.
Bu sene 11 bin gider, seneye 25 bin gider 3 sene sonunda aidiyet duygusu da gelişince 40 bin de gider. Yahu stadlar oldu 45-50 yaş. Anadolu'daki en genç stad 30 yaşındadır. Tribünler zıplarken çökecek nerdeyse. Yeni çıkan yapı denetim yasalarına göre depreme dayanıklılık testleri yapılsa, çoğu stada giriş yasaklanır.

Ne olsun istiyorsunuz? Bir Armand Cesari faciası da biz mi yaşayalım yani?

Benim Memurum İşini Bilir...


Tahkim Kurulu Meireles'in cezasını 4 maça indirdi.



Ne? Bununla ilgili uzun uzun birşeyler yazacağımı mı sandınız? Söz bitti beyler.
Başlıkta gönderme yaptık, Süleyman Demirel'in kulakları çınlasın. Kulüp de resmi siteden okkalı bir açıklama yapmış.

27 Aralık 2012 Perşembe

Maşallah...


Brad Friedel'ı tüm Galatasaray'lılar bilir. 95-96 sezonunda sarı-kırmızılı formayı terleten ABD'li kaleci, bizde 30 maça çıkmış, kalesinde sadece 12 gol görmüş ve sezon sonunda Türkiye Kupasını kaldırma gururunu yaşamıştı. Sonraki sezon ülkesinin takımlarından Columbus Crew'a gitti. 1 sezon oynadıktan sonra Premier Lig'e giden başarılı eldiven, Liverpool, Blackburn Rovers, Aston Villa gibi üst düzey takımların kalesini korudu.

Son olarak 2011'de Tothenham'la sözleşme imzalayan Friedel, dün kulübüyle olan sözleşmesini 1 yıl daha uzattı. Liverpool dışında gittiği takımlarda 30'dan aşağı maça çıkmayan -ki orada da 25 maça çıktı- Premier Ligde üst üste 300'den fazla (tam sayıyı unuttum) maça çıkmak gibi müthiş bir rekoru elinde bulunduran Friedel'ın bu sözleşmesini ilginç kılan nokta ise ABD'li eldivenin 41 yaşında olması. Vazgeçmiyor, bırakmıyor ve tam anlamıyla saygıyı hak ediyor.


23 Aralık 2012 Pazar

Français...


Trabzon ceza sahasında bir pozisyon. Burak faydalanamıyor top auta gidiyor.
Burak oyuna dönmek üzereyken tribündan atılan bir pet şişe kafasına geliyor. Yaralanmasına ramak kalıyor Burak'ın.

Olayı gören Giray, hem tribünleri sakinleştirmek hem de Burak'ın iyi olup olmadığına bakmak için yanına gittiği anda bir de ses bombası patlıyor hemen diplerinde. Bu ses bombasından da Giray çok kötü etkileniyor. Sonrası?

Sonrası bu işte. Bu fotoğraf. Hamit, kardeşinin formasını giydiği takımın tribünlerine, formasındaki Türk bayrağını gösteriyor. Nous ne sommes pas français(*)
diyor; bizim de Türk takımı olduğumuzu unutanlara onların anladığı dilden.


(*)Bir Fransız değiliz

21 Aralık 2012 Cuma

A.C.A.B


Sizin polis gibi Allah bin 500 kere belanızı versin. Mübarek günde beddua ettiriyorsunuz insana. Olayın savunulacak bir yanı yok kesinlikle.

Görüntüler aşağıda. Gayet açık ve net. Olin Edirne - Mersin BŞB maçında, maçın bitimine 2 dakika kala tribünde olaylar çıkıyor. O esnada tribünde bulunan astım hastası bir genç nöbet geçiriyor.

Ancak, üzerinde polis yeleği olan ama polis olduğuna inanmak istemediğim biri gelip, o gence 2 kez jopla vuruyor. Hem de öyle acımasızca vuruyor ki, görüntüleri izlerken o darbeleri kendi bedenimde hissettim resmen. Zaten nöbet yüzünden çektiği acıların, jopu yedikten sonra ikiye katlanmasıyla attığı çığlıklar kulaklarımdan gitmiyor.

Bu kadarı artık çok fazla. Umarım Emniyet yetkilileri o şahısla ilgili etkili bir cezai yaptırım uygular.



20 Aralık 2012 Perşembe

Gelsenkirchen...



Şampiyonlar Ligi'nde son 16 kuraları çekildi. Rakibimiz Schalke 04. Hamit'in evine bir dost ziyareti yapacağız gibi görünüyor.

Son 16'ya kalanlar belli olduğundan ve kuralar konuşulmaya başlandığından beri, başta Fatih Terim olmak üzere takımdaki pek çok kişinin, yöneticilerin ve tabii ki taraftarın gönlünden de Schalke 04 geçiyordu. Allahtan başka birşey istesek olacakmış yani.

Programın belli olan kısmı ise şöyle;
ilk maç, 12-13 Şubat 2012 tarihlerinde, Ali Sami Yen Spor Kompleksi TT Arena'da oynanacak. Deplasmanda oynanacak maç da pek deplasman havasında olmayacak zaten.

18 Aralık 2012 Salı

Carles...


"2000 yılından bu yana 35 farklı yerden sakatlandı.
Ve o yine de takımı için her şeyini vermek istiyor. Saygılar."


Bu Kaç?


Hatırlarsınız, Engin Baytar Cüneyt Çakır'a saldırdığı ve hakaret ettiği için 11 maç ceza almıştı. Elbette yaptıklarının savunulacak tarafı yoktu. PFDK o güne dek görülmemiş bir ceza vermişti Engin'e. Paşa paşa cezasını çekti, bedelini ödedi.

Şimdi bugünlerde Meireles konuşuluyor haklı olarak. Galatasaray maçında gördüğü kırmızı kart sonrası, hakem Halis Özkahya'ya yönelik yaptığı bir takım gayri ahlaki hareketler ve hakeme tükürmesi nedeniyle (aşağıdaki videonun 27-28. saniyesinde tükürme anı görülüyor) çok ciddi bir ceza beklentisi var.





Talimatname'nin 36. ve 42. maddeleri şöyle diyor;

MADDE 36: SPORTMENLİĞE AYKIRI HAREKET
(1) Sportmenliğe veya spor ahlakına aykırı hareket eden, tutum ve davranışlarıyla TFF'nin saygınlığını zedeleyen ya da futbolun değerini düşüren,
(a) Bir ila üç müsabakadan men

MADDE 42: KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI, HAKARET ve TEHDİT
(1) TFF veya mensuplarına, müsabaka görevlilerine, futbolculara, yöneticilere veya diğer ilgili kulüp ve kişilere, hakaret eden, tehdit eden veya herhangi bir şekilde kişilik haklarına saldırı;
(a) Futbolculara iki ila beş; fiillerin müsabaka görevlilerine yönelik olması halinde ise üç ila yedi müsabakadan men cezası.



PFDK'nın; söz konusu Galatasaray olmadığında ceza vermek konusunda ne kadar pinti, ya da başka bir deyişle ceza vermemek konusunda ne kadar yaratıcı olduğunu, yakın zamandan sadece bir örneğe, Emre Belözoğlu - Zokora arasında geçen ırkçılık olayına bakarak anlayabiliyoruz. Eğer, dosyanın görüşülüp kararın açıklanması gereken Perşembe gününe kadar o maddeler bir hokus pokus operasyonuyla değiştirilmezse, Meireles'i de aşağı yukarı bir 10 maçlık ceza bekliyor. Bekleyip görelim bakalım bu kaç?

17 Aralık 2012 Pazartesi

Spor Hariç Vol 6...


Uzun süredir bu seriye bir şey yazmıyorduk. Ancak dün akşamki Fenerbahçe maçında, ultrAslan yine muhteşem bir koreografiye imza attı.

Kadıköy'de kaldırılan şampiyonluk kupası, geçen sezonki Süper Finalde, Kadıköy'de oynanan Trabzon maçında Fenerbahçe taraftarının yapmak istediği ama beceremediği kel adam koreografisi ve Kadıköy'ü yakan Fenerbahçe taraftarı gibi göndermelerle dolu koreografinin asıl güzel yanı kullanılan müzikti.

Mustafa Sandal'ın ilk albümünde yar alan Beni Ağlatma şarkısının introsu kullanıldı. E haliyle dün akşamdan sonra bu şarkıyı listeye eklemek de farz oldu. :)




Akıp giden sel gibi
Esip geçen yel gibi

Neden yoksun yanımda
Bir sen yoksun
Arar gözler hep seni

Neden yoksun yanımda
Bir sen yoksun

Sorar gönlüm hep seni

Bir gün gelip de karşıma çıkınca
Başkası varsa dilinin ucunda
Anlatma
Beni ağlatma

Keep Calm(*)


Nur içinde yatsın, rahmetli dedem “sessiz insandan korkacaksın” derdi. “Susar, susar, Sabreder. Ama gün gelir bir konuşur. Sen verecek cevap bulamazsın.” Galatasaray ve Fenerbahçe rekabetinde, geçtiğimiz yıl arenada 3-1 kazanılan maçla açılan farklı boyut, dün akşam yukarıdaki sözlerle özetlenebilecek yönde ilerlemeye devam etti. O tarihe kadar Fenerbahçe’nin lig maçları bazında Galatasaray’a karşı ciddi bir psikolojik üstünlüğü vardı. Öyle ki; zaman zaman içerde ya da dışarıda, iyi oynayan Galatasaray olsa bile kazanan Fenerbahçe oluyordu. 3-1’lik maç zihinlerde yeni bir kapı açtı.

Galatasaray o günden sonra Fenerbahçe derbilerine, “34 maçlık lig maratonu içinde, sizi şampiyonluğa götürecek 3 puanlardan birinin alınması gereken, diğer maçlardan farksız bir maç” gözüyle bakmaya başladı. Mental hazırlıklarda hep bu doğrultuda yapıldı. Bu; takımın maç öncesi psikolojik olarak dingin, böylece daha konsantre, maç sırasında da sakin kalarak hata yapmamasına imkan tanıdı. O günden sonra Galatasaray, kötü oynasa da kazanması gereken maçları hep kazandı. Oyun zamanla düzeldi ve Galatasaray kompakt bir takım halini aldı.

Bunun en güzel yanını dün akşam gördük. Baktığınız zaman dün akşam takımın en verimsiz 2 ismi Umut ve Burak’tı ama bugün onları pek konuşan yok. Çünkü takımın geri kalanı sahada sakin kalarak, “forvetler bugün kötü, gol atamayacağız galiba” paniğine kapılmadan, “onlar yoksa biz varız” deyip işlerini o kadar iyi yaptılar ki onlardan bahsetmeye gerek bile kalmadı. Maç boyunca ayakta kalan ve yine sakin kalıp savunma arkasına 1 tane dahi top kaçırmayan Semih’in liderliğinde kurulu savunma, önceki maçlara nazaran bu kez topu 3. bölgeye taşımakta ve orada tutmakta çok da zorlanmayan orta saha kilidi açan unsurlardı.

Riera’nın, sol açık mahreçli bir sol bek olarak en iyi işlerinden birini çıkardığı, Hamit’in takım oyununa giderek alıştığını ve oyunun içine daha fazla girmeye istekli olduğunu gösterdiği, Selçuk ve Melo ikilisinin geç de olsa beklenen performansını sergilediği, Yekta’nın “basketbol deyimiyle” bu takımın en iyi 6. adamı olduğunu açıkça ortaya koyduğu bir maç oldu. Her anlamda ezeli rekabetteki üstünlük sadece 5 maçla el değiştirdi.

Galatasaray’ı bugün bu noktaya getiren, o tatsız Fenerbahçe egemenliği zamanlarında susup, konuşacağı günlerin geleceğini sabırla beklemektir. Sakin kalıp, puan farkı kapandığında, hatta liderlik el değiştirdiğinde dahi panik yapmayıp sıradaki maçına hem fiziksel hem de mental olarak sakince hazırlanmasının sahaya ve oyuna sirayet etmesi kaçınılmazdı. Dün akşam bu ayyuka çıktı fark da 5’e. Tebrikler Galatasaray.

(*)SAKİN KAL

İsmail ŞEN
GSFans.org

13 Aralık 2012 Perşembe

140...


Fotoğraf, İskoçya'nın ve tabii ki dünya futbol tarihinin en köklü kulüplerinden Glasgow Rangers'ın 140. yılı kutlamalarından. Fotoğrafta benim asıl dikkatimi çeken nokta, İbrox'un tamamen dolu olması.

Rangers, bu yazın başlarında İskoçya Federasyonu tarafından borçları nedeniyle küme düşürüldü. Üstelik öyle 1 alt lige falan da değil. Scottish Football League Third Division'a yani 3.lige düşürüldüler. Buna rağmen Rangers taraftarının takımına olan bağlılığına hayran kalmamak elde değil.

Bizde taraftarcılık oynayanların ilk mağlubiyette takımlarını dar ağacına çıkardığını düşününce...

12 Aralık 2012 Çarşamba

Melekler ve Kumarbazlar...


Bir film geleceği görebilir mi? Ya da başka bir şekilde soralım. Bir yönetmen, bir yapıtında geleceği ve olacakları işaret edebilir mi? Söz konusu Türk futboluysa, olacaklara dair, gerçekleşme ihtimali yüksek tahminlerde bulunmak kimse için zor değil artık.

Ertekin Akpınar 2009 yılında bir film çekti. Adı; Melekler ve Kumarbazlar. Başrollerini Cem Davran, Hakan Gerçek, Hakan Meriçliler, Bülent Şakrak, Macit Sonkan gibi son derece deneyimli ve başarılı tiyatrocu/oyuncuların paylaştığı film, 17 Ağustos depreminden sonra Adapazarı'nda dört yakın arkadaşın yaşadığı buhranları, geleceğe dair kaygılarını, umutlarını, arayışlarını ve beklentilerini beyazperdeye aktarıyordu. Filmde, Hakan Gerçek'in hayat verdiği Selami karakterinin hayata tutunmak için seçtiği yol ise Sakaryaspor'uydu. Hem kendisi hem de Sakaryaspor için durum ne kadar içinden çıkılmaz gibi görünse de, o Sakaryaspor'unu desteklemekten ve geleceğin güzel günler getireceğine dair umudunu taze tutmaktan vazgeçmiyordu.

Gel gelelim; o güzel günler bir türlü gelmedi. Sakaryaspor gerçek hayatta da hala o filmde anlatıldığı kadar zor durumda ve yalnız. Son durumları şu. Özetle, eğer bugün yapılan kongre için bir başkan adayı çıkmadıysa (son durumla ilgili her hangi bir bilgi gelmedi henüz) Sakaryaspor'u kurtarmak için sadece 20 gün var. Hiç kimse, tıpkı Ankaragücü'nde olduğu gibi, tıpkı Ankaraspor'da olduğu gibi kulübe sahip çıkmıyor. Türk futbolu bir efsanesini daha kaybetmek üzere.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Sakın Dünya Kupasını Kazanma!


Eğer futbolun tanrıları diye bir şey varsa, 24 Haziran 1987 günü müjdenin kokusunu almış olmalılar. Onlar dışında hiç kimse modern futbolun doğuşu olarak kabul edilen 1863 yılından beridir süregelen futbol oyununun tarihini değiştirecek olayın farkında değildi tabii ki.

Burada o çocuğun hayat hikayesini anlatmayacağım. Biraz araştırmayla zaten bu bilgilere ulaşılabilir. Hikayenin ilginçleşmeye başladığı tarihe bakılacak olursa 2000 yılına dönmemiz gerekiyor. 1995'te onu profesyonel anlamda futbola sunan Newell's Old Boys takımına transfer olmuştu ama ne yazık ki küçük çocukta büyüme hormonu problemi ile ilgili bir hastalık baş gösterdi. Bu noktada fakirlik çeken aile bu masrafı karşılayabilecek büyük bir kulübün kapısını çalmak istedi ve bu noktada River Plate devreye girdi. River Plate seçmelerinde başarılı olan çocuk kulübün kıyısından döndü (Bu noktada neden yolunun River Plate'e düşmediğini anlatan Leandro Gimenez ile olan hikayelerini okumanızı tavsiye ediyorum, çok güzel gerçekten).

Tam bu noktada Barcelona'nın yetenek avcısı Rexach devreye girer ve 13 yaşındaki cevheri tedavi masraflarını karşılamak koşuluyla La Masia'ya sokar. Küçük çocuğun Avrupa'daki ilk antrenörü Rodolfo Borrell'di. İki haftalık bir deneme süresi sunulmuştu ama onları hemen etkilemişti gerçekten. Daha o yaşında bugünküne benzer özellikler sergiliyordu; bir süperstar olacağı belliydi.

Daha 16 yaşında Barcelona ile ilk maçına Porto karşısına çıktı ve bundan 334 gün sonra ilk lig maçına çıktı ve ilk rekoruna ulaştı. 2005'te bulduğu gol ise ona "En genç La Liga" golcüsü ünvanını verdi, ta ki onun asistiyle bu ünvanı Bojan Krkiç'e kaptırana kadar.

O andan bugüne kadar yaptıkları ve başarıları hakkında cilt cilt kitap yazılır; kulüpler bazında 5 La Liga, 2 İspanya Kral Kupası, 5 İspanya Süper Kupası, 3 UEFA Şampiyonlar Ligi, 2 UEFA Süper Kupası, 2 FIFA Kulüpler Dünya Kupası; kişisel olarak ise başta 3 Ballon d'Or olmak üzere sayısız ödül. Gerçekten akıl alır gibi değildi yaptıkları.

Kırılmadık rekor bırakmadı bu çocuk, internet siteleri artık kıramadığı rekorların listesini sunma cüreti gösteriyordu. Bu rekorlardan bir tanesini daha kırmanın eşiğindeydi yakın zamanlarda, bir yılda atılan en çok gol rekorunun sahibi Gerd Müller'i kovalıyordu, dile kolay tam 85 gol. 5 Aralık 2012 günü bunun için bir fırsattı ama üst turu lider olarak grubundan çıkmayı garantilediğinden onu yedek kulübesinde tutmuştu Barcelona, daha önünde 4 maç olacaktı zaten bunun için ve sadece 2 gole ihtiyacı vardı artık. Maç golsüz devam ediyordu ve galip gelmek için Tito 58. dakikada onu sahaya sürdü. O da çare olamadı, maçın bitmesine 5 dakika kalmıştı ve bir anda korkunç bir şey oldu. Rakip kaleciyle girdiği pozisyonda sakatlandı ve sahayı sedyeyle terketmek zorunda kaldı. Bu olamazdı, o gün o maçı seyreden veya seyretmeyen birçok kişinin futbol ilahı yılın son ayında bütün yılın emeğinin karşılığını alacağı zamanlarda büyük bir talihsizlikle karşılaşıyordu. Herkesin o anda kafasında sorular yumağı oluştu: "Acaba rekor kaçmış mıydı, sakatlık ne boyuttaydı, ne zaman sahalara dönerdi, bir daha oynayabilir miydi?"

Maçtan sonra korkulan olmadı Allahtan, 4 gün sonra sahadaydı. Ezeli rakipleri Real Madrid'in yenilgiyle döndüğü Betis deplasmanına sapasağlam çıktı sahayı sedyeyle terkedeşinden sonra. 4 gün önce sakatlanmıştı, ezeli rakiplerinin yenilgiyle döndüğü deplasmandaydı ve belki bir daha kıramayacağı bir rekorun peşindeydi; oldukça baskı yaratabilecek bir durum değil mi? Onun için değildi, sahaya çıktı, 9 dakikada birbirinin kopyası 2 gol attı, takımına galibiyeti getirdi ve "kıramadığı rekorlar" listesine bir çentik daha attı.

Bu çocuk değişik bir çocuk. Alışageldik efsanelerden farklı; belki Best kadar yakışıklı ve çapkın değil, belki Cruyff kadar etrafında ilgiyi toplamayı seven ve kibirli değil, belki Maradona kadar dikkat çekecek problemleri yok, belki ezeli rakibi Ronaldo kadar saç stili portföyüne sahip de değil, sadece futbolunu oynuyor, polemiklerden uzak duruyor, Gerd Müller'in rekorunu tarihe gömdükten kısa bir süre sonra " Ballon d'Or'u Iniesta hak ediyor, o alırsa üzülmem." diyecek kadar alçak gönüllü ve takım oyuncusu. Belki de bu yüzden bu kadar kıskanılıyor, belki bu yüzden Pele onun hakkında "Benden iyi mi? O önce Neymar'dan iyi olduğunu kanıtlasın." dedi, belki bu yüzden Cruyff onu tarihin en iyi ilk 11'ine almıyor.

İşte sırf bu yüzden o kupayı kazanma çocuk, seni tarihin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu tartışmalarında senin yüzde birini yapmamış olanların senin önünde yer aldığını söyleyenlerin elindeki tek bahaneyi de alma ellerinden, onları sen futbolu bırakana kadar tartışacakları tek malzemeden mahrum bırakma!

İyi ki varsın çocuk, iyi ki varsın...

Saygılarımla.
Kürşad MURAT

Not : Yazı için GSFans.org yazarlarımızdan Kürşad Murat'a teşekkürler. Kürşad Murat'ın diğer yazılarını okumak için, kendisine ait özel sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Basit Bir Fikir Pek Çok Şeyi Değiştirir!


Videoyu, sol taraftaki Blog 11'in değişmez isimlerinden de olan ultras/Movement blogda gördük. Tıpkı o'nun da dediği gibi; Helal olsun. Projenin resmi web sitesi burada. Ayrıca iletşim için twitter adresleri @OneWorldFutbol ve facebook adresleri Facebook | One World Football

9 Aralık 2012 Pazar

Engel...


Gün çok keyifli başladı aslında benim için. Güzel bir pazar sabahına uyandım, ailemle birlikte güzel bir kahvaltı yaptım ve 5 yaşından beri maçlarını izlediğim Bal-Kes'imin, liderliği alma şansı olan İnegölspor maçını izlemek için babamla beraber stada doğru yola çıktım. Bal-Kes'im 1-0 kazandı ve 2 puan farkla liderliğe yükseldi. Eve geldiğimde keyfim çok yerindeydi. Neşeliydim. Ta ki; Galatasaray'la Beşiktaş arasında oynanan tekerlekli sandalye basketbol maçında, Beşiktaş taraftarlarının yaptıklarını ve olayların fotoğraflarını görene dek.

Olay özetle şöyle; Galatasaray ve Beşiktaş RMK Marine takımları arasında, Ahmet Cömert Spor Salonu'nda oynanan müsabakada ilk yanlış Beşiktaş taraftarlarının salona alınmasıyla başlıyor. İl Spor Güvenlik Kurulu kararı ve kulüpler arasındaki anlaşma gereği misafir takım taraftarının salona alınmaması gerekirken, (kimin izniyle ve hangi akla hizmet bilinmez) antrenörümüz Sedat İncesu'nun itirazlarına ve "bakın bu iş böyle olmaz, kurallar var. Bir terslik çıkar" şeklindeki ikaz ve itirazlarına rağmen, "ne olacak canım, onlarda takımlarını destekleyecek" denilerek Beşiktaş taraftarı salona alınıyor. Ve o takımlarını desteklemeye(!) gelen BJK taraftarları daha maç başlamadan sahaya girip, ortalığı savaş alanına çevirip maçın başlatılamamasına sebep oluyor. Bu olayın ardından polis, (niyeyse) Galatasaray taraftarlarını salon dışına çıkardı. Saha komiseri yaşananlardan sonra müsabakayı başlatmama kararı verdi. Sahaya giren Beşiktaş taraftarları Galatasaray tribününde asılı bir pankartı indirdi.

Salon komiserinin kararına rağmen maç başladı. Ancak, birilerinin durmaya niyeti yoktu. Olayların devam etmesi üzerine maç yarıda kaldı. Sporcuların tekerlekli sandalyeleri bile kırıldı. Beşiktaş taraftarına tepki çok büyük. ultrAslan resmi sitesinden konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Şuradan okuyabilirsiniz. Söylenecek şey yok. Yukarıdaki fotoğraf herşeyi özetliyor. İş reklam yapmaya gelince engellileri bir güzel kullanan Çarşı'nın zaten dosyası kabarık. Irkçılık'ları tescilliydi. Şimdi ise bana göre şiddet yanlısı oldukları açığa çıktı.

Bakalım bu olaylarla ilgili kişi ve kurumlar gerekeni yapacak, yasalar adil şekilde uygulanacak mı? Sabırla izliyor olacağız.


4 Aralık 2012 Salı

4-3-3...



UEFA.com 'da "Yılın Takımı" oylaması başladı. Bu sene oylamaya ekstra ilgi göstermemizin sebebi ise Burak Yılmaz'ın da forvet adayları arasında olması. Girdik ve kadromuzu oluşturduk. Formasyonu 4-3-3 seçince orta saha da 1 oyuncudan fedakarlık ettik ama ileri 3'lüye Messi'yi ekleyerek oradaki açığı bir nebze kapatmayı hedefledik.

Casillas - Lahm, Pique, İvanoviç, Ramos - Mesut, Pirlo, İniesta - Messi, Falcao, Burak. Ne dersiniz? Böyle bir takım yapsak oynadığı ligde şampiyon olur mu?

Oylamaya katılıp takımınızı oluşturmak için istikamet > TEAM of the YEAR

NORMALİZMA...


Şampiyonlar liginde grup maçları sona eriyor bugün ve yarın. Galatasaray’da son grup maçında Braga deplasmanında. Hatırlayacağınız üzere, Portekiz temsilcisi TT Arena’da ki maçta Galatasaray’ı kimsenin beklemediği şekilde 2-0 mağlup etmiş ve Galatasaray için işlerin epey karışmasına sebep olmuştu. Kuralar çekildiğinde, “Galatasaray bu gruptan kesin 2. çıkar. Hatta lider çıkma şansı dahi var” diyen (ben dahil) çoğu insanın düşüncelerini alt üst etmiş ve yine hesap kitap işlerine dalmamıza sebep olmuşlardı. Bizim için “normal olmayan” gerçekleşmişti.


Akabinde yine arena’da oynadığımız ve yine “normal olmayan” hava koşulları altında "oynatılan" maçta Cluj’la da berabere kalınca, “normal olmayan” ihtimaller konuşulmaya başlanmış, “biz bu gruptan çıkamayız, 3. olup UEFA’ya gidelim bari” cilerin sesleri “normal olmayan” şekilde yükselmeye başlamıştı. Ama; Galatasaray’ın pek çoklarına anormal gelen lakin biz inananlar için artık bir “normalizma” halini almış olan “Avrupalı karakteri” Manchester maçında ortaya çıkınca ipleri yeniden elimize aldık. O maçta özellikle takım savunmasında sergilenen performans ve orta sahanın hücuma olan müthiş desteği galibiyeti getirmişti.



Yarın akşam da aynı tarz oyunu beklediğimi söylemeliyim. Hafta başından bu yana konuşulan, Fatih Terim’in maça tek forvetle çıkma ihtimali ise beni en çok umutlandıran şey. Özellikle Gaziantepspor maçında, orta alanın ve kanatların “normal olmayan” şekilde hücuma neredeyse hiç destek vermemesi, üstüne forvet oyuncularının da top almak için orta alana gelmemesi bize belki de 3 puana mâl oldu. Tek forvetli bir oyun tarzı, orta alanın 1 fazla olması demek. Son maçlarda Melo ve Selçuk 2’lisinden istediğimiz verimi alamıyoruz. Bu 2’linin yanına eklenecek Engin, Yekta, Emre Çolak ya da Aydın’dan biri takımın hücum gücüne müthiş bir artı katacaktır. Yerine göre Melo ya da Selçuk’un yükünü azaltacak, böyle ce bu 2 oyuncunun gerektiğinde savunmaya da yardım etmesini sağlayacaktır.



Son maçlarda epey şikayet ettiğimiz beklerin hücuma katkı verememesi sorununun temelinde yatan şey de bu. Bekler hücuma gittiklerinde kademelerine stoperler girer. Sağ bek hücumdaysa sağ stoper kademe de, sol bek hücumdaysa sol stoper kademededir. Stoper’in boşalttığı alan da ön libero kademe yapar. Ancak Melo bazen savunmaya yardım etmeyi “normal olmayan” şekilde o kadar unutuyor ki, stoper’ler mecburen beklere “çıkmayın” demek zorunda kalıyor. Kendim futbol oynadığım dönemlerde de bu sorunu zaman zaman yaşardım. İşte tek forvetli kalabalık orta saha bunu ortadan kaldıracak. “Normal olan” gerçekleşecek.


Galatasaray; alıştığımız, bildiğimiz baskılı ve Fatih Terim jargonuyla söyleyecek olursak “en iyi savunma hücumdan başlar” oyununu oynarsa bu akşam sahadan galip ayrılması sürpriz olmaz. “NORMALİZMA” gerçekleşir. Galatasaray “kendi liginde” yoluna kaldığı yerden devam eder.

İsmail ŞEN
GSfans.org


29 Kasım 2012 Perşembe

3...2...1 Puşkaş!




FİFA'nın her yıl verdiği Puşkaş Ödüllerinde, yılın golü ödülü için finalistler belli oldu. Atletico Madrid'ten Radamel Falcao, Santos'tan Neymar ve Fenerbahçe'den Miroslav Stoch son 3'e kalarak ödül için yarışacak oyuncular oldular.

FİFA'nın internet sitesindeki yarışmayla ilgili sayfada, 3 oyuncunun da finale kalmalarını sağlayan gollerin videoları var. İzleyip karar veriyorsunuz. Katılıp oy kullanmak için şöyle buyrun. Ben oyumu Neymar'a verdim. Oldum olası sevmişimdir slalom golleri.

22 Kasım 2012 Perşembe

Metamorfoz...




Sözlük anlamı; başkalaşım, başkalaşma, hızla değişim.

Galatasaray’ın da, Karabük ve Manchester United maçları arasında yaşadığı süreci ve değişimi en iyi anlatan ifade. Karabük maçında tele tel dökülen, rakibinin hiç bir atağına karşılık veremeyen, sahada maçı çevirmeye yönelik hiçbir olumlu refleks gösteremeyen Galatasaray, bu maçta sahada yapması gereken her şeyi yaptı. Savunma da dikkatli ve düzenli, orta alanda baskılı ve sert, hücumda ise tempoluydu. Bir önceki maçın, tam anlamıyla dökülen oyuncuları bu maçın adamları oldular. Orta sahada Melo, kanatlarda Hamit ve Amrabat daha 10 dakika geçmeden, “bugün oynamaya niyetliler, anlaşıldı” dedirtti bana.

Hiç mi hataları olmadı derseniz, oldu elbette. Misal Amrabat’ın, Fatih hoca’nın da dediği gibi bir an önce pas oyununa alışması lazım. Zira topu alıp götürme alışkanlığı dün birkaç topu ezmesine, birkaç hızlı hücumda da rakip savunmanın yerleşmesine neden oldu. Ama bunları oynadıkça aşacaktır.

Savunmada Semih’in geri dönüşü, Cris – Dany tandemiyle yaşadığımız sıkıntıların hiçbirini yaşamamamızı sağladı. Semih’in dengeli ve tatlı sert oyunu maç boyunca defans bloğunu ayakta tuttu. Hızlı ve güçlü hücum oyuncularına sahip olan bir takıma karşı 93 dakika boyunca bu konsantrasyonda oynamak kolay değildir. Orta alanın en önemli 3 bölgesi şüphesiz ö libero ve kanatlardır. Amrabat – Melo – Hamit üçlüsünün maç boyunca hücuma yaptığı katkı tartışılmaz. Zaten Hamit de maç sonunda UEFA tarafından maçın adamı seçilerek bu oyunun mükafatını aldı.

Hücum alanında Fatih hocanın farklı bir planı olduğu, sahaya sürdüğü Burak – Elmander ikilisi ile ortaya çıktı. Riera ve Eboue destekli kanatlara, ortadan eklenen Melo’nun (ve 2. yarıda oyuna giren Engin’in) yaratacağı rakip alanda baskının kazandıracağı yerden alınan topların yetmeyeceğini düşünmüş olmalı ki, hava hakimiyetini de elde bulundurmak adına 2 uzun forvetle sahadaydı. Nitekim planı büyük oranda tuttu ve gol, önce Melo’nun kafa vuruşu sonrası kazanılan kornerde, topa yükselen Burak’ın kafa vuruşuyla geldi.

Sonuç; başta zihnen olmak üzere fiziken de müthiş bir değişim gösteren, Avrupalı kimliğini, hangi organizasyonda olursa olsun, kazanması gereken bir maçı mutlaka kazanan karakterini sahaya yansıtan bir Galatasaray ve altın değerinde bir 3 puan. Taraftar için söylenecek şeylerse çok az. Çünkü emeklerinin karşılığını anlatacak ifadeler, yeryüzünde konuşulan hiçbir dilde yok. Onlar sadece Galatasaray’a aşık. Ve aşkın insana yaptırabildiklerinin çok daha ötesine geçiyorlar her seferinde.

Şimdi ipler artık bizim elimizde. Gel bakalım Braga.

İsmail ŞEN
GSfans.org

18 Kasım 2012 Pazar

Kafalar Maçta Kalınca...




Mersin maçında gelmişti aslında sinyali. Tuhaf bir şekilde, geri düştüğünde ya da gol yiyip maç beraberliğe geldiğinde, galibiyeti getirecek golü atamıyor; bırakın golü, o golü atacak refleksi bile gösteremiyordu takım. Nitekim, Fatih Terim’de Karabük maçından sonra GSTV’ de katıldığı canlı yayında bunu aynen söyledi.

Mersin maçında iyice açığa çıkan bu sıkıntının, Karabük maçına ağır bir mağlubiyetle sonuçlanacak şekilde etki edeceğini şüphesiz çoğu insan tahmin etmemiştir. Ben de öyle. Beklediğimiz gibi baskılı, ve gole çabuk ulaşmak amacıyla hızlı oynayan Galatasaray, Semih’in yokluğunda savunmasının göbeğinde bir türlü oturmayan Cris – Dany tandeminin, maç boyunca devam edecek ve hatta bize 3 puana mâl olacak hatalarıyla erken dakikalarda yüzleşmeye başladı.

Özellikle Eboue hücuma çıktığında kademesine girmesi gereken Cris, sürekli arkasına top ve adam kaçırınca sıkıntının boyutu giderek büyüdü. Aslında o noktadaki sorun, moda deyimiyle 3 boyutluydu. Eboue ileri çıktığında o’nun kademesine Cris girecek, Cris’in boşalttığı savunma göbeğindeki alana ise Melo gelecek ve savunmayı 4’leyecekti. Ancak Melo da bu maçta en az Cris kadar kötü olunca, o bölgeden, Eboue – Cris – Melo üçgeninden çok fazla pozisyon ve buna bağlı goller yedik. Savunmanın arkasına atılan uzun ve derinlemesine pasların hiçbirini kesemeyince, sonuç Karabük’ün skorbord’taki hanesine eklenen gol sayıları oldu.

Tribününden saha içine, ve hatta kulübesine kadar kötü olduğumuz bir maçtı. Tribünden, sahada mücadele eden oyuncularımıza yuhalamalar yükseldi. Galatasaray taraftarının bu konuda kendine bir çeki düzen vermesi gerek çünkü bu ilk değil. Dünyada görülen en çirkin tepkilerden birisi, kötü oynasa da sahada formasını ıslatan oyuncunun yuhalanmasıdır. Oyuncularımızın, zaten kötü olan oyunlarını morallerinin bozulması da daha kötü etkiledi. Kulübede Fatih Terim ve teknik heyet oyunun gidişatına doğru müdahale edemediler. Yanlış değişiklikler, yanlış taktik düzeni.

Herkesin banko gözüyle baktığı ve kafaların Manchester United maçında olduğu olduğu bir maçtan galibiyet çıkması zaten zordu. Sonuç; 3-1’lik tatsız bir mağlubiyet. Dilerim, Manchester maçında “Karabük maçında takımın aklı bu maçtaymış, belli oldu” dedirten bir oyun görürüz. Zira o maçta sergilenecek iyi oyun ve alınacak puanlar bizi gerçekten kendimize getirecek.

İsmail ŞEN
GSfans.org

15 Kasım 2012 Perşembe

Kare...


Fotoğraf, dün oynanan Galatasaray MP - BC Donetsk maçından. Galatasaray'ın başarılı oyun kurucusu Jamont Gordon, BC Donetsk savunması arasında adeta "ben tek siz hepiniz" dercesine mücadele ederken.

Tribünler Neden Boş?


Futbol: galibiyet, erkek basketbol: galibiyet, kadın basketbol: galibiyet, erkek voleybol: galibiyet, kadın voleybol: galibiyet, sutopu: üst üste 2 galibiyetten sonra mağlubiyet

Yukarıdaki maç sonucu durumu bilgileri, şube takımlarımızın, oynadıkları son Avrupa kupası mücadelelerinde elde ettikleri sonuçlar. Futbol'da Şampiyonlar Ligi'nde Cluj'u yendik, erkek basketbolda Eurocup mücadelesinde BC Donetsk'i, kadın basketbolda Euroleague'de USO Mondeville'i, erkek voleybol CEV Challenge Cup'ta UNICEF Bratislava'yı, kadın voleybol CEV Şampiyonlar Liginde Yamamay Busto Arsizio'yu yendik; ki kendileri şampiyon adaylarından. Son olarak su topu takımımız LEN şampiyonlar liginde, grubunda aldığı üst üste 2 önemli galibiyetten sonra, geçtiğimiz günlerde oynadığı 3. maçını ancak 11-8 kaybetti.

Hala anlayamadıysanız, özetle ve daha yalın şekilde yazıp sorayım. Toplamda 6 branşta, Avrupa kupalarında mücadele ediyoruz ve önemli galibiyetler alıyoruz. Kimi takımlarımız gruptan çıkma şanslarını sürdürürken kimileri de gruplarında namağlup lider durumda. Peki, hal böyleyken sevgili Galatasaray taraftarı;

FUTBOL HARİCİNDE O TRİBÜNLER NEDEN BOŞ KALIYOR?


Not : Görsel temsilidir.

14 Kasım 2012 Çarşamba

Zafer İçin...


Bugün Günlerden Galatasaray. Bugün günlerden Yenilmez Armada. Bugün Günlerden Sarayın Sultanları. Saat 18.00'da Sarayın Sultanları'nın Kadınlar Euroleague maçıyla başlıyor şölen. Ardından saat 21:00'da Yenilmez Armada Eurocup grup maçı için sahada. 2 maç tek biletle izlenebilecek.

Galatasaraylının tribün ana yasasında, arma için sahada mücadele edip formasını ıslatan aslan yürekleri yalnız bırakmak yazmaz. Vakti ve imkanı olan herkesi Abdi İpekçi'ye bekliyoruz.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Hangisi Daha Önemli?

Mersin maçıyla birlikte, GSFans.org için maç yazıları yazmaya başlayacağımı söylemiştim önceki gün, kendi twitter hesabımdan. İlk yazımı bugün yazdım ve siteye ekledim. Aynı yazıları burada da yayınlayacağım elbette. Blogu epey bir süre boş bırakmak durumunda kaldık elde olmayan sebeplerden dolayı. Yavaş yavaş yeniden hareketlendirmekte fayda var. İşte ilk yazı. Keyifli okumalar.




Hangisi Daha Önemli?

Uzun süren kötü gidişatın ardından alınan Cluj galibiyetinin pozitif etkisiyle gitti Galatasaray Mersin’e. Puan sıralamasındaki pozisyonları gereği, her 2 takım için de galibiyetle sahadan ayrılmaları gereken bir maçtı. Galatasaray, önceki gün oynadığı maçtan aldığı puanlarla liderliğe oturan Antalyaspor’dan liderliği geri almak ve farkı yeniden 2 puana çıkarmak, Mersin’se, 8 puanla bulunduğu alt sıralardan biraz olsun yukarıya tırmanmak için oynayacaktı.

Ancak daha 5. dk geride kalırken bunun böyle olmayacağı ortaya çıktı. O dakikalardan itibaren, sosyal medyada da epey tepki alan Mersin’in “Çanakkale geçilmez” tarzı oyunu, bizi zor bir maçın beklediğini göstermişti. Buna rağmen, henüz 15. dk geride kalmadan oyununu rakip sahaya yıkan ve savunma hattını rakip yarı sahanın ilk metrelerine kadar çıkaran bir Galatasaray vardı. Bu yakın mesafe oyun tarzı, ilk yarıda Galatasaray’ın istatistik hanelerine birkaç pozisyon ve direkten dönen 2 top olarak yansıdı.

Lakin, ihtiyaç olan asıl şeyi, golü bulamadık. Galatasaray’ın oyunu umut veriyor ancak Mersin, o hep söylediğimiz, şikayet ettiğimiz “Türk futbolunun gelişmesini önleyen (ki gerçekten öyle)” futbol tarzını sahaya yansıtmakta inat ediyordu. 2. yarıya aynı kadroya çıktı Galatasaray. Bu; Terim’in ilk yarıdaki oyun tarzından ve hem takım bazında hem de bireysel bazda performanslardan memnun olduğunu gösteriyordu. Nitekim bu tercih, 2. yarının başlarında gelen golle ne kadar doğru olduğunu gösterdi. Gol gelmişti ancak, Mersin aşılması zor savunma oyununa devam ediyordu.

İlerleyen dakikalarda Mersin, kısa bir süre puana yönelik hamleler yapmaya karar verdi ve açık oynamaya başladı. Bu dakikalarda kazanılan bir korner sonrası, Galatasaray’ın baş belası Nobre, ön direkte topa yükselerek, bizim defansın adeta uyumasını da fırsat bilerek golü attı. Maç bu skorla (1-1) biterken, bize de Mersin’in oynadığı futbol temelinde biraz kritik yapmak kaldı.

Mersin dün oynadığı futbolla, bir nevi kendini sahadan mağlup ayrılmaya, ya da en iyi ihtimalle, maçın da tamamlandığı şekliyle, beraberliğe mahkum etti aslında. Eğer Mersin dün açık bir futbolu tercih etseydi, hem kendisinin hem de rakibinin maçı kazanma şansı değişecekti. Mersin belki de sahadan 3 puanla ayrılacak ve puan sıralamasında kısmen de olsa rahatlayacaktı.

Özetle; her 2 takım için de, sezon sonuna 2 yönlü etki edecek bir sonuç alındı. Mersin bu maçta kazandığı 1 puanla, belki sezon sonu hedefine ulaşacak, ligde kalma mücadelesi verenlerden olursa belki de ligde kalacak. Ya da tam tersi, bu maçta kaybettiği 2 puanla belki sezon sonu hedefinin dışında kalacak. Belki de ligden düşecek. Aynı şey Galatasaray için de geçerli. Alınan 1 puan belki Galatasaray’ı şampiyon yapacak, ya da kaçan 2 puan şampiyonluğa mal olacak. O zaman yazıya başlık olarak attığımız soruyu tekrar soralım. Hangisi daha önemli? Alınan 1 puan mı kaçan 2 puan mı?


İSMAİL ŞEN
GSFans.org.com

NOT : Yazının GSfans.org'taki sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Seninle ve Sensiz 74 Yıl...


Senin için zaman, 1938 yılının soğuk bir Kasım gününde, saat 9' u 5 geçe durdu.

Oysa duran sadece zamandı. Sen yaşamaya devam ettin.


29 Ekim 2012 Pazartesi

89...


88 yıl boyunca nasıl kutladıysak, 89. yılda da, hatta 90, 91, 92, 93...gittiği yere kadar -ki ödünüz kopsa da o gittiği yer sonsuza kadar- Cumhuriyetimizi kutlamaya devam edeceğiz. Yaşadığımız sürece. Herkesin 29 Ekim Cumhuriyet bayramı kutlu olsun.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Abdullah...


Bu bir sesleniştir. Milli takım dün akşam Brezilya 2014 Dünya Kupası grup maçlarında Macaristan'la karşılaştı ve Romanya maçından sonra bu maçı da kaybetti. Üstelik 3-1. O kadar canım sıkkın, o kadar kafam bozuk ki, doğrudan Abdullah Avcı'ya seslenme gereği duydum. Hoş; bunlardan, bu yazdıklarımdan o'nun haberi bile olmayacak ama ben içimi dökmek, düşüncelerimi yazmak, sorularımı sormak istiyorum.

Avcı, maç sonrası açıklamasında "İstifayı düşünmüyorum" demiş. Tamam, istifa etme. Hakikaten çok sık tek. dir. değişikliği ciddi manada istikrarsızlık yaratıyor. Eğer kendine güveniyorsan, "ben bunu başaracağım arkadaş" diyorsan devam et. Ama, Allah aşkına; kadro ve oyuncu seçimlerini, sistemini, teknik-taktik düzenini, oyun planını, çalışma tarzını, idman programını gözden geçir. Rotasyon deyip duruyorsun. Rotasyona önce kendinden başla o zaman.

Bu ülkede herkesin, her şey hakkında söyleceği bir şey vardır. Herkes her şeyi (bilhasa futbolu) çok iyi bilir(!), sende buna kızgınsın. Bir tek bu konuda haksız sayılmazsın. "Ağzı olan konuşuyor" modundasın şu an. Anlıyorum. Ama, kusura bakma hocam, bu kez o "herkes" haklı. Maalesef öyle.

İnatlaştın, "ben miyim tek. dir. siz misiniz?" dedin. Selçuk dedik, yedek bırakman yetmedi, bir iğneyle oynayabileceği sakatlığını bahane edip kadro dışı bıraktın. Semih'i kestin Macaristan maçında (ki bana göre Galatasaray cephesine güç gösterisi yapmaktı bu) yerine oynayan Egemen kırmızı görmediyse, bu maçın hakeminin çok kötü olmasındandır. Adım gibi eminim ki; Gökhan Gönül sakat olmasaydı Hamit'i de oynatmazdın, sırf Galatasaray'lı olduğu için.

Seni bu tartışmaların ortasına atanların, "Selçuk neden yok? Onur , Tolga varken neden Mert Günok?" sorularıyla tartışmaları başlatan Galatasaray cephesi olduğunu düşündüğün için. Evet hocam öyle. Biz o tartışmaları başlattık çünkü şanslıydık, hatalarını ve olabilecekleri daha en baştan görme şansımız oldu. Peki soruyorum ben şimdi. HAKSIZ MI ÇIKTIK HOCAM?

27 Eylül 2012 Perşembe

AlpASLAN...


4 yılı devirmişiz sensiz. Yaşasaydın, Galatatasaray tribünlerinin geldiği noktayı, kulübüne nasıl bağlandığını, nasıl sahiplendiğini, nasıl örnek bir profil çizdiğini görüp mutlu olurdun.

Biz seni unutmadık abi. Sen hep bizimlesin. Her söylenen Nevizade Geceleri'nde, her gol sonrası sevinçlerinde, her çekilen 3'lü de sen bizimlesin. Orada tribündesin.

Nurlar içinde yat. Cennetinden sarı ve kırmızı eksik olmasın.

21 Eylül 2012 Cuma

Kaptan...



Fotoğraf; geçtiğimiz yıllarda, Formula 1 yarışları öncesi Ali Sami Yen stadında düzenlenen yardım amaçlı dostluk maçından. Cüneyt kaptanı tutmaya çalışan isme dikkat.
Ferrari'nin Brezilyalı pilotu Felipe Massa. Ama kaptan sanki ilk günlerindeymiş, hala futbol oynuyormuş gibi hırslı ve güçlü.

20 Eylül 2012 Perşembe

Grande...


O; İtalyan kanalı için İnter - Milan maçını yorumlamak üzere San Siro'ya gittiğinde, Milanlı taraftarlarca eli öpülen bir adam. O; biz Galatasaray'lıların imparatoru, o'nu tanıyan, bilen ve seven yabancıların "grande" si, büyük Terim'i.

O Terim, dün gece Old Trafford'da böyle efsane bir kare vermiş foto muhabirlerine. Bize sadece ceketlerimizi iliklemek düşer.

Düşler Sahnesi...


Dün gece, uzun bir aradan sonra çıktık yeniden Şampiyonlar Ligi maçımıza. Olmamız gereken yerdeydik. Sahne Old Trafford'tu. Nam - ı diğer "Düşler Sahnesi." Manchester takımı ve taraftarı daha önce sayısız renkli düş görmüştü orada. Ama biz ilk kabuslarını izletmeyi düşünüyorduk. Kuralar çekildiği günden beri herkes bu maçı konuşuyordu. 93-94 sezonunda, Manchester'la olan eşleşmemizin UEFA'ya Şampiyonlar Ligi'nin statüsünü değiştirten sonucu ve İstanbul'da yaşananlar konuşulmaya başlandı hemen.
Zaman böyle geçti. Ve 19 Eylül 2012 geldi.


Maçtan önce motivasyon had safhadaydı. Hem takımda hem de taraftarda.
"Aslan Gibi Savaş Galatasaray" dedik. Savaştı. Tam 107 yıldır olduğu gibi, yine boyun eğmedi Galatasaray Türk olmayan takımlara. 1-0 kaybettik ama çok daha önemli şeyler kazandık. Biz dün akşam sergilediğimiz performansla, Şampiyonlar Ligi'nde bundan sonra oynayacağımız maçları şimdiden kazandık. Rakiplerimizde o tedirginliği şimdiden yarattık. Maç sonu topla oynama oranları ManU %49 Galatasaray %51'di. 3 direkten dışarı çıkan top. Hakem(!) Wolfgang Stark tarafından verilmeyen net 2 penaltı.




Bir ara 10 kişi savunma yapan ve efsane oyuncusu Gary Neville'a; ‎"Manchester United'ın 10 kişiyle defans yaptığını hayatımda hiç görmemiştim. Hem de Old Trafford'da görmek tam bir kabustu." dedirten bir ManU. Biz dün akşam böyle bir takımı elimizden kaçırdık.



Ama olsun. Çok daha önemli bir şeyi, imparatorun da dediği gibi; "kaybetmekten korkmadığımızı ve vazgeçmeyeceğimizi" dünya aleme gösterdik. Yolun açık olsun Galatasaray'ım. Kupalar ve zaferler seni bekler.

Maçın özeti ve imparatorun maç sonu açıklamaları aşağıda.



17 Eylül 2012 Pazartesi

Emsalsiz...


İnternet'te, bildiğiniz ne kadar arama motoru ya da video sitesi varsa, hepsine girip "Galatasaray taraftarı" "Galatasaray Fans" vb şeyler yazdığızda karşınıza sayısız video çıkar. Sever taraftar böyle şeyler yapmayı. Kimisi amatörce takılır. Çektiği videoyu işlemeden, ham haliyle yükler internete. Kimisi de bunu bir keyif aracı, bir uğraş haline getirir. Uğraşır, işler, üzerinde çalışır. Bir teknik yönetmen edasıyla yaklaşır olaya. Ve çoğu kez iyi, bazen de çok iyi işler çıkar. Benim de bildiğim, izlediğim ve izlerken büyük keyif aldığım videolar var.

İşte onlardan birine az önce yine rastladım. Taraftarın coşkusunu ve ateşini müthiş yansıtmışlar. Sadece play'e tıklayın ve Galatasaray taraftarının neden bu ülkede rakipsiz olduğunu, ününün neden kıtalar arası boyutlara ulaştığını daha iyi anlayın.


Tribün Cümleleri 1...


"Dinim Boca,
Tanrım Maradona,
Mabedim La Bombonera."

Boca Juniors taraftarlarının, takımlarına ve efsanelerine bağlılıklarını anlatan müthiş bir vecize. Ayrıca La Bombonera'ya girerken bu sözleri söylemek zorunluymuş. Maradonian adında da bir tarikat mevcut Arjantinde.


14 Eylül 2012 Cuma

7 Eylül 2012 Cuma

Çöl Kaplanı En uzun Yola Çıktı


Zordur bu ülkede dolu dolu bir ünvana sahip olmak. O ünvanı kendin yaratmak değil, toplumdan kazanmak. Bir Nasuh Mahruki var "Kar Leoparı". Bir Hakan Şükür var "Kral". Bir de Kemal Merkit var'dı' bugüne kadar "Çöl Kaplanı". Artık yok.

Çok sevdiği ralliler, varlığının sebebi olan parkurlar aldı o'nu bizden bugün. Transanatolia Rallisi sırasında başka bir yarışçıyla çarpışarak yaptığı kazada hayatını kaybetti.

Başta ulusal şampiyonalar olmak üzere, Dakar rallisi gibi dünyanın en zorlu rallisine katılma cesareti gösteren ve derece de alan Merkit, yaptıklarıyla pek çok motor sporcusunun yolunu açtı. İlham kaynağı oldu, şirketlerin sponsorluk konusunda cesaretinin artmasını sağladı. Kazandırdıkları, kazandıklarından çok daha fazlaydı.

Rahat uyu Çöl Kaplanı. Ruhun Şad Olsun.


6 Eylül 2012 Perşembe

Vakit geldi...


Oldukça uzun bir zamandır, iş güç yoğunluğundan dolayı bloga vakit ayıramadık. Olimpiyatlar geldi geçti, paralimpik oyunları sürüyor. Transfer dönemi bitti. Basketbolda 12 dev adamın 2013 Avrupa Şampiyonası için mücadelesi sürüyor. Galatasaray'ımızın şampiyonlar ligi gurubu beli oldu ve ManU yıllar sonra yeniden Sami Yen'e geliyor...Ve daha yazılacak pek çok şey. Hepsini, yarından itibaren yazmaya başlıyoruz. Bekleriz.

24 Temmuz 2012 Salı

O An...

Geçtiğimiz sezonun son maçı olan Fenerbahçe-Galatasaray şampiyonluk maçını, totem yaparak izlemeyip, maç sonuna kadar arabasında oturup maç bitiminde sonucu ve şampiyonu öğrenmek için yaşadığı muhitte aracıyla tur atan ve sonunda şampiyonluk turuna çıkmış Galatasaray'lıları görünce sevinçten ağlayarak şampiyonluğu kutlayan ve bu anları saniye saniye videoya kaydedip internete yükleyerek efsane olan taraftar arkadaşımızı ve meşhur videosunu hatırlarsınız.



Kendisi; video internette patladıktan ve meşhur olduktan sonra sözlüğe yazdığı yazıda, videonun aslında daha uzun olduğunu, evden çıktığı andan maç sonuna kadar çekim yaptıklarını söylemişti. İşte o görüntüler bugün ortaya çıktı. Efsane "O An" videosunun kahramanları evden çıkışlarından şampiyonluğu öğrendikleri ana kadar geçen süreyi dakika dakika yayınladı. Yaklaşık 10 dakikalık videoda heyecanı, inancı, beklentiyi ve düşüncelerini göreceksiniz ve eminim yine duygulanacak, sizde tıpkı benim gibi onlarla ağlayacaksınız. En azından gözleriniz dolacak. Buyrun; keyifli seyirler.

10 Temmuz 2012 Salı

Bu Ülkeden Bir McRae Geçti...


Tarih, 17 Ocak 1971. ABD'nin Kaliforniya eyaletinde bir hastane odasında, geleceğin en önemli basketbolcularından biri dünyaya geldi o gün. Ailesi ona Conrad dedi. Syracuse'ten çıkan pek çok basketbolcu gibi o'da merakla ve ilgiyle takip edildi. Vakti gelip NBA adım attığında Washington Bullets o'na kapılarını açtı. Conrad McRae artık NBA oyuncusuydu. Ancak o seçimini Avrupa'dan yana kullandı ve Türkiye'ye geldi.

Önce Fenerbahçe'ye transfer oldu. 2. sezonunda, antreman sırasında kalp spazmı geçirince sözleşmesi fesh edildi. Ama durmadı. Fransa'ya; Pau Orthez'e gitti. Orada geçirdiği 1 sezonun ardından, kendisini yeniden ait olduğunu hissettiği topraklarda, Türkiye'de buldu. Bu kez durak, efsane kadroyla birlikte efsaneleşeceği Efes Pilsen'di.

Efes o sıralar yakıp kavuruyor ortalığı. Mirsad, Ufuk Sarıca, Murat Evliyaoğlu, Petar Naumoski. Ve tabii ki; o sıralar Türk basketbolunun geleceğine damga vuracağının sinyallerini vermeye başlayan Hüseyin Beşok, Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur'da kadroda. Bana o dönemki; Michael Jordan, Scottie Pippen, Dennis Rodman ve Toni Kukoç'lu efsane Chicago Bulls'la birlikte basketbolu sevdiren 2 takımdan biriydi Efes. Ve Conrad da o takımın bir parçasıydı.

Conrad, 10 Temmuz 2000 günü, yani 12 yıl önce bugün ayrıldı aramızdan. Yine kalbi ihanet etmişti o'na. Daha önce de kalp spazmı geçirmiş olmasına rağmen basketbol sevgisi yüzünden sporu bırakmayan Conrad, basketbol salonunda hayatını tamamladı. Bu gözler, böyle bir basketbolcuyu izlemiş olma şansına erişti. Bir zamanlar, Türkiye'de semt spor sahaları bazı şehirlerde lükstü. Bizde o lükse sahiptik. Hafta sonları arkadaşlarla beraber Belediye'nin basketbol tesislerinde sabahtan akşama kadar basketbol oynar, her şutta, her drive'da, her turnike'de birer Conrad olurduk. Öyle sevmiştik bu adamı. R.İ.P Conrad.


23 Haziran 2012 Cumartesi

Hoşçakal Reis...



Şu sözlerin üzerine söylenecek söz yok. Hoşçakal Reis. Yolun açık olsun.
Şunu unutma ki; bu taraftar seni asla ama asla unutmayacak.




Video Yapım : Emre Elmalıdereoğlu ( Twitter | Johan_PRD)

11 Haziran 2012 Pazartesi

Air...


"Lakoviç...şut şansı...soluna vurdu, Lakoviiiç...Lakooooviiiiçç.
Bravo Lakoviç, harikasın Lakoviç, İyi ki varsın Lakoviç..."


Tanıdık geldi mi? Galatasaray Medical Park'ın Sloven yıldızı Jaka Lakovic'in en ilginç özelliği, 3 sayı çizgisinin gerisinden şutu göndermeden önce topu soluna vurması. Soluna vurduğunda kesinlikle kaçırmıyor.

İşte o şut anlarından birini bir foto muhabiri böyle tepeden yakalamış. Fotoğrafın açısından dolayı nasıl çekildiği konusunda en ufak bir fikrim yok ama yine de "vay yanına koysunlar ya, vizörüne kurban arkadaş" diyesim geldi resmen.






9 Haziran 2012 Cumartesi

Bir Spor Terimi Olarak Fişi Çekmek...


Beko Basketbol Ligi'nde play off finali inanılmaz heyecanlı geçiyor. Beşiktaş Milangaz ve Anadolu Efes arasındaki serinin son maçı dün akşam Sinan Erdem'de oynandı. Efes, pes etmediğini ve etmeyeceğini gösteren önemli bir galibiyet aldı ve seriyi 3-2'ye getirdi.

Maçın son anlarında yaşanan ve başrolünde sadece son 3 saniyede oyuna giren ve yapacağını yapan Doğuş Balbay'la, Lafayette, Hawkins, Savanovic ve Kerem Tunçeri'nin yer aldığı "basketbol ve son topa kadar" konulu bir kısa film festivali de yaşandı adeta. Maçın son anlarında yaşanan o muhteşem anları ve Doğuş Balbay'ın fişi çeken basketini gördüğünüzde bir kez daha basketbola aşık olacaksınız.


8 Haziran 2012 Cuma

Spor Hariç Vol 5...


Tam, deplasmana giderken yada kazanılmış bir deplasmandan dönerken dinlemelik şarkı.
Berlin'den çıkan en iyi Türk rapçilerinden biri; Killa Hakan ve Kruezberg City...




Bir ara bir ara bir daha sor

Kreuzberg city Kottbusser Tor

Bir ara bir ara bir daha sor

Berlin Kreuzberg Küçük İstanbul

Yaşam ne kadar zor onu bana sor
Gözlerim mor çektiğim her duman kor
Yor kafanı boş yere hemde kaç kere
Paçaları sıvadım ama malesef boş çıktı dere
Koştur koştur dur it köpekle tartış
Yerinde iç konuş dur dedik ama o abartmış
Ye Aaa demeden dersin Bee
Aldın mı şimdi boruyu seni hergele

Ses çıkarma bakma gözümden akan yaşa
İnanma melül bakışı nazlı kaşa
Taşa yatırdı bütün varlığı servet para pulu
Kızma amcası yahu oda Allah kulu
Ben işte burdayım burda her zamanda varım
Bir gün Killa gelmediyse inanır gelir yarın
Sarın kafaları kırak trak trak
Yerinde iç otur dur yerinde bırak

Bir ara bir ara bir daha sor

Kreuzberg city Kottbusser Tor

Bir ara bir ara bir daha sor

Berlin Kreuzberg Küçük İstanbul

Pardon iki kart geldi birde karton
Ton ton yeşillik var üstüne bonbon
King Kong ismim Killa bunu bil ha
Yırtarım üstünü başını kimdir Killa
Binlerce rap sever var hepsi bekler
Bakarım mini roglu kızlar yanar etekler
Sen yerinde rahat ol rahat yat üstadım
Senin ruhunla oynayana ben düşmanım

İyi bir çekin bitmez ki işler
Her attığım yumruğa sandım düşecek dişler
Kişler atlar baksın ps*kopatlar
Kartlar ağzı açık bekler timsahlar
Gel gülüm gel yanaş yanıma ama akıllı ol
Yoksa gideceğin yer mezar yada karakol
Param bol değil ki susupta kalak
Şu kurtlar sofrasından bi parçada biz alak

Bir ara bir ara bir daha sor

Kreuzberg city Kottbusser Tor

Bir ara bir ara bir daha sor

Berlin Kreuzberg Küçük İstanbul

Kafam bozuldumu kızarım ısırırım hart
Parçalarımı okurum sıra sıra pat pat
Caddemde duvarlarda 36 yazar
Herkes birbirine bakar birbirine nazar
Bay Killa Hakan geldi susun la ooo
Killa Hakandan görünüşte harbi hiphop show
Bu yollar işte böyle tek tek çıktık
Kimi zaman tıkandık günlerce hıçkırdık
Bayrak yere düşmedi yüksek tuttuk havada
Kurtulan balık kaçar kurtulamayan tavada
Gel gülüm hele gel gelde seyret bak
Şimdi konuş hadi bakalım kimdedir hak
Temiz girer çıkarım aktır flow
Her dakka sağlam tek sağlam show
Killa Tuffdır Tuff ya her konuda mafya
Sihirli adam gibi büyüledi bizi hayret bak ya!!

Bir ara bir ara bir daha sor

Kreuzberg city Kottbusser Tor

Bir ara bir ara bir daha sor

Berlin Kreuzberg Küçük İstanbul

2 Haziran 2012 Cumartesi

Varan 4 : Portekiz


Abdullah Avcı önderliğinde 2014 Dünya Kupası elemeleri için hazırlıklarına başlayan Ay Yıldızlar, bu akşam 4. hazırlık maçına çıkıyor. Rakip bu kez Portekiz. Teknik direktöründen malzemecisine, kalecisinden forvetine kadar neredeyse tamamen değişmiş bir takım için, son derece iyi ve de doğru takımlarla hazırlanmış olan hazırlık maçı takviminin belki de en önemlisi. A milliler daha önce yaptıkları 3 maçta, Gürcistan ve Bulgaristan'ı mağlup etmiş, Finlandiya'ya ise 3-2 mağlup olmuştu. Şimdi takvimdeki en ciddi maça çıkılacak.

Abdullah hoca, bundan önceki maçlarda çeşitli kadro denemelerinde bulundu. Baştan aşağı değişmiş bir kadroda, ilk 11'deki yeri sabit olan 3-4 oyuncu dışındaki mevkilere en doğru oyuncuyu bulmaya çalıştı. Bazen tuttu bazen tutmadı. Ama oyun planı ve saha içi uyum konusunda umut verdiler diyebiliriz.

Portekiz maçı saat 21:45'te Portekiz'in en büyük stadı Estadio Da Luz'da oynanacak. TRT ve Lig TV'den de canlı yayınlanacak.



Spor Hariç Vol 4...



Nereden baksanız 15 gündür, her gün açıp arka arkaya onlarca kez fasılasız dinlediğim bir şarkı. İnsan aşık olunca kulağa bir başka geliyor böyle şarkılar. Yorum da tek kelimeyle enfes.
Daha önceki Spor Hariç başlığıyla paylaştığımız şarkıları görmek için de şöyle alayım sizi.
Keyifli dinlemeler. Şarkının sözleri de şu şekilde;

Ayrı ayrı uyusak uyansak
Yaz gelse açılsak
Ayrı ayrı iki yarımdan
Bir tamam olsak

Sizi yalnız severken
Birden sen ve ben olsak
Beni sensiz bırakmasan hatta
Sevgili olsak

Mandalinalar tezgahta
Kokusu girse kanıma
Beni uyandırsa seni kandırsa
Tamamdır aşık olsak

Tamamdır aşık olsak

Yeniden taşınır gibi
Yeni bir yere alışır gibi
Yeni doğmuş bebek gibi
Olursun diyorlar
Sevenler biliyorlar

Yeniden taşınır gibi
Yeni bir yere alışır gibi
Yeni doğmuş bebek gibi
Olursun diyorlar
Biliyorlar

29 Mayıs 2012 Salı

Zor Ama İmkansız Değil...


Elemelerde oldukça zorlu rakiplerle oynadılar. Ev sahibiydiler, Ankara'daydılar. Hedef büyüktü.
Olimpiyatlar. Başardılar. Başkentte Hırvatistan, Almanya, Rusya gibi ekipleri yenerek olimpiyat vizesi alan sultanların, oimpiyatlardaki rakipleri de belli oldu.

Oynadıkları her turnuvada muhakkak bir kıta şampiyonuyla eşleşme gibi ilginç bir istatistiği olan sultanları bu kez daha zorlu rakipler bekliyor. O takımlardan biri, son olimpiyat şampiyonu, 2010 dünya şampiyonasının finalisti ve gümüş madalya sahibi Brezilya. Bir diğer zorlu rakipse, yine son olimpiyatlarda, 2008 Pekin'de finalde Brezilya'nın rakibi olan ve gümüş madalyayı takan ABD. Grubun diğer ekipleri ise 2 olimpiyat altını bulunan Çin, Sırbistan ve Güney Kore.

Kadın voleybolunda Avrupa'nın en iyi, en güçlü 5 ekibinden biri olan filenin sultanlarına bu zorlu yolda, Türk halkının ve taraftarlarımızn vereceği destek çok önemli. Londra'da kendilerini kesinlikle yalnız hissetmemeliler. Başkent'teki eleme maçlarında Rusya'yı bile 3-1'le geçerek, istediklerinde ve gerçek desteği arkalarında hissettiklerinde neler yapabileceklerini açıkça gösterdiler. Yolunuz ve şansınız açık olsun kızlar.

Sultanların olimpiyatlardaki maç takvimini ilerleyen günlerde duyuracağız.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Cavendish Gabrovski?


Ürün bir bisikletçi için tasarlanmış ama arkasındaki fikir daha önemli. Adını ve başarılarını akıllara kazımak, unutturmamak. Alttaki küçük yazıda da kazandığı yarışlardan birinin adı yazıyor. Yani sizin ülkenizin ve organizasyonunuzun adı da geçecek orada.

Tişörtün önünde de gördüğünüz gibi; dünyaca ünlü bisikletçi Mark Cavendish adına yapılan ürün aklıma bir soru getirdi hemen. Tour of Turkey gibi; dünyanın en ilgiyle takip edilen 4 uluslar arası bisiklet turundan birine sahipken ve bu yıl ki yarışı bir Türk takımı olan Konya Torku Şeker Spor Vivelo'dan İvailo Gabrovski kazanmışken neden bizde de yapılmaz böyle şeyler?

Bu gibi şeyler insanların önce sporculara sonra da o sporcuların yaptığı spora ilgisini arttırır. Satış gelirini de her şekilde kullanabilirsiniz. İsterseniz doğruca kulübün kasasına girer; bir gelir kalemi oluşur o'nlar için. İsterseniz sporcuya bırakırsınız tasarruf hakkını. Nasıl isterse öyle kullanır. İsterseniz hayır işi için kullanırsınız.
Bisiklet kullanmaya hevesli, sporcu potansiyeli olan miniklere yada gençlere bisiklet alıp hediye edersiniz Vs...vs...vs

Kısacası, yapılsın böyle şeyler; bizde alıp keyifle giyelim.

24 Mayıs 2012 Perşembe

Seneye Voleybol İle Daha Fazla İlgileneceğim


Evet benimde garibime gitsede, konumuz voleybol, bu sene ben ve çoğu Galatasaraylı, artık voleybol ile daha çok ilgilecek. Bu sene bayan voleybol takımına yapılan yatırımlar, alınanan oyuncular, getirilen antrenör ve en önemlisi Şampiyonlar ligi'ne katılmamız. Benim bu ilgimi oluşturan farktörlerdir. Erkek voleybolda da gelen oyuncular ve yeni bir yapılanma, oradaki sponsorlar bu işi dahada büyütme derdindeler. İnşallah seneye o çook eski ihtişamlı voleybol yıllarımıza döneceğiz. Gerçi Bayan takımımız için Şampiyonlar ligi başvurusu olacağını biliyordum. Ama büyük ihtimal kabul etmezler diye düşünüyordum. Yinede ciddi bir atılım olacaktı. En azından Türkiye ligi finali ve Avrupanın ikinci kupasını kazanma hedefinde bir takım kurulacaktı. Ama şampiyonlar ligi erken geldi. Galatasaray'ın voleybolda büyüme işi daha erken oldu. Eminim yenide bir sponsor bulanacak oraya, takımın genel Menajeri Orkun Darnel şuan İtalya'da, transfer görüşmeleri yapıyor. İlk isim Gioli oldu. Tam bir dünya yıldızı, uyum sorunuda olmayacaktır. Türk bir ortaoyuncusu da alındı. Beşiktaş'tan, Türk bir libero ve bir smaçör daha alınacak diye biliyorum. Ama isimler belli değil. Yalnız Fenerbahçe'den, Seda veya Eda olduğunu duydum o kadar. Vakıfbank TT'den de ilgilenilen oyuncular var. Ama oradaki isimler belli değil. Erkeklerde 2 transfer yapıldı. Biri Türk biri yabancı olmak üzere, Bu atlımları görüp kayıtsız kalınmaz. Zaten futbolda iyice bozuldu. Tamamen kendimi basketbola konsantre etmiştim ki artık benim için voleybolda var.

Galatasaray'ın Şampiyonlar ligine gitmesi olmaması gerektigi gibi olay oldu. Başvurusunu aynı anda yapan iki takımdan biri seçildi. Ama niyeyse herkes, Fenerbahçe alınmadı diye ya Galatasaray'ı suçluyor. Yada fedarasyonu, federasyonun yapacağı ne var. İki takımında başvurusunu, CEV'e göndermiş ve beklemiş. Sonucunda da Galatasaray'ı almışlar. Fenerbahçe'yi neden almadıklarını açıkalayan CEV, gayette mantıklı bir açıklama yapmış. Ama yok illa altında bir şey olması lazım. CEV'in tavrı çok net, "Bizim koyduğumuz kurallar var. Ona uymadı. Bende Wıld Card vermedim" diyor. Ha direk, ligdeki konumun iyi olması gereği gelselerdi. Ona bir şey yapmazdık. Lakin işi benim iznime bıraktılar bende almadım, otoritem sarsılmasın diye diyorlar. Medyanın prim yapma isteğiyle bu rekabeti voleybolda bile körüklemesi ve FB yönetiminin hatasını kapatma derdinde oldukları için bunlar oluyor. FB yönetimi doğal olarak, kadrosuna güvenmiş ve nede olsa direk gelirim diye, kurallara uymamış. E terslik oluncada, CEV'in eline düşmüş bir nevi, o da geçen senenin faturasını kesmiş. Bakıyorum bazıları Galatasaray'a sallamış, bazılarıda federasyona, yahu CEV, FB kurallara uymadı diye almadık diyor. Buradaki asıl suçlu FB yönetimi ona kızmanız gerekirken, kabak FB yönetimi dışında herkese patlıyor. Herkes suçlu bir tek FB yönetimi suçsuz, herşeyi doğru öyle mi ? Yahu yapmayın arkadaşlar, bu en basit tanımıyla "gülünç" sadece gülünç, aynı mantığı, şike sürecinde de yaptılar. Kimse demedi. Yahu bu tapeleri bii yazmadı sonuç olara, nedir bu tapeler demedi. Herneyse konumuz başka ama örnek verdim sadece, kısacası son Şampiyonlar ligi şampiyonu takımı durduk yere kimse turnuvadan men etmez.

Bu arada son olarak, birileri federasyon başkanına baskı yapıp, "Fenerbahçe'ye Wıld Card verilmedi. O zaman hiç bir takım bu haktan yararlanmasın" demesin. Bahane olarakta, tepki koyun federasyon olaak. Wıld Card'ı kullanmasın kimse sözde tavrımızı koyalım. Diyip Galatasaray'ın Şampiyonlar ligi hakkını kimse masabaşı oyunlarıyla almaya kalkmasın, yada bu çabalara giriyorlarsa, haktan,hukuktan kimse bahsetmesin ayıptır. Cev sana bir uygulama yaptırmış sen ben gidmedim, kimse gidemesin diye enerjini harcayacağına, bu durumu nasıl düzeltebilirim. Yada seneye nasıl aramızı düzelterize harcasın enerjisini, ayıptır.

Ayrıca, Galatasaray kimsenin hakkını yemez. Hakkına konmaz. CEV tarafından Galatasaray seçilmiştir. Olay bundan ibarettir.

Voleybol, Şampiyonlar ligi'nde Galatasaray'a ve tüm Türk takımlarına başarılar dilerim. İnşallah Fenerbahçe CEV ile arasını düzeltip, turnuvaya dahil olabilir.  

Arena Sadece Galatasaray'ındır...


Ne kinmiş arkadaş. Ne intikam hırsıymış. Pes. Açılış günü yaşananların intikamını illa ki alacaklar ya; bunun için Beşiktaş tehdidin kullanmaktan çekinmiyorlar. Daha çirkini, Beşiktaş'ın da buna ses çıkarmayıp bir güzel kullanması. İstemiyorlar çünkü Olimpiyat'ta oynamayı. Kasada para yok. Sıcak va mümkün mertebe çok fazla giriş lazım. Ama Olimpiyat'a gitmez taraftar. Maç başına en fazla 10 bin'e oynarsın. Arena öyle değil tabii. Uyanıklık bedava.

Son olarak Kadir Topbaş'ın, Aysal'ı ziyaretinde sarf ettiği “Stadı Beşiktaş'la paylaşın, biz de çevre yollarını tamamlayalım” ifadesi açıkça bir şantajdır ve kesinlikle kabul edilemez. İstemiyoruz kardeşim, o stadda 2. bir takım, hele de Beşiktaş'ı istemiyoruz.

Bu yüzden daha fazla sessiz kalamadık ve GSFans.org olarak yine bir mail kampanyası başlattık. Ayrıntılar için şöyle buyrun. Galatasaray'lıyım diyen, Arena Sadece Galatasaray'ındır diyen herkesin desteğini bekliyoruz.

20 Mayıs 2012 Pazar

Will...


Futbol üzerine yapılmış çok az iyi film var dünya sinematografisinde. Şöyle bir düşündüğümde ilk aklıma gelenler, sayısız kez izlediğim (ve her yayınlandığında kesinlikle izleyeceğim); başrollerinde Michael Cain, Sylvester Stallone gibi oyuncuların yanısıra; Pele, Ardiles, Bobby Moore, Mike Summerbee ve daha pek çok futbolcunun rol aldığı Zafere Kaçış. 2. dünya savaşında işgal kuvvetlerinin elinden kaçma planları yapan ve bunun için futbolu kullanan bir grup esir askerin hikayesi anlatılır bu filmde. Filmin en etkili bölümü de işgal kuvvetleri yani Nazi Almanyası ile esir askerlerden oluşan takımın yaptığı maçtır.



Bir diğer etkili film ise 3 filmlik bir seriden oluşan Goal. Şimdi bunlara; hikayesi İstanbul'da, Olimpiyat stadında son bulan bir film eklendi. Will. Aslında geçen yılın sonlarında vizyona girdi ama nedense tanıtım konusunda biraz zayıf kaldılar.

Dünya futbol tarihine geçen ve İstanbul'da oynanan Milan-Liverpool Şampiyonlar Ligi finalini anlatan Will, oldukça hüzünlü bir hikayeye sahip. 11 yaşındaki Will Brennan, babasıyla birlikte İstanbul'da oynanacak olan finale 2 bilet alır ve yolculuk hayli güzel başlar. Ancak baba Gareth'ın birdenbire hayatını kaybetmesiyle yıkılan Will, babasının hayalini gerçekleştirmek için yolculuğuna devam eder ve İstanbul'a ulaşır. Kazanılan kupa, bir anlamda babasına gönderdiği bir hediyedir. Futbolun basit bir oyun olmadığını anlatan bir başka başyapıt.

17 Mayıs 2012 Perşembe

Gerçek "Yenilmez Armada"...


Önceki gün oynanan Galatasaray MP - Beşiktaş Milangaz play-off yarı final maçında çok özel misafirleri vardı Abdi İpekçi'nin. Galatasaray erkek basketbol takımına son şampiyonluklarını yaşatan efsane kadro oradaydı. Üzerlerinde "Galatasaray Ruhtur" yazılı tişörtlerle, o günleri yeniden yaşattılar salondaki binlere. Paul Dawkins hala o kadar bizden, hala o kadar genç ve fit'ti ki; "1 hafta idman yapsın yine oynar" diyenler vardı. O ruh o gece güç verdi Galatasaray'a. Son bölümünde sıkıntı yaşadığı maçı, "son topa kadar" felsefesini Galatasaray ruhuyla birleştirerek kazandı belki de Mahmuti'nin aslanları. Şimdi 2. maç zamanı. Bu akşam Galatasaray finale doğru sağlam bir adım atmak için çıkacak parkeye. Attıkları her şut sayı olsun.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

12 Mayıs Kadıköy Şampiyonluğu


  Evet tarih tamda böyle yazacak. 12 Mayıs 2012 saat 20:45 Galatasaray şampiyonluğunu Kadıköyde ilan ediyor. Ardından kupasını orada alıp, kutluyor. Tarih tamda böyle yazacak bu günü, Taraftarın hep bir apızla söylediği gibi, GERÇEKLERİ TARİH YAZAR, TARİHİDE GALATASARAY... Tarih bu günü yazacak.

  Bu lig'de şampiyonluğu tek hak eden takım Galatasaray'dı. Nitekimde öyle oldu. En iyi oynayan takım, en fazla mücadele eden takım, en fazla gol atıp, en az gol yiyen takım, tribünlere en fazla seyirci çeken takım ve daha nice "EN'ler" takımı oldu. Galatasaray, başarılarına bir yenisini, destanlarına bir destan daha ekledi. Kadıköyde, şampiyonluğunu kutladı. Ve orada bayrağını dalgalandırdı. Bu bütün takımımızın başarısıdır. Fatih Hoca'nın buradaki payı, bana göre Aslan payıdır. Ünal Aysa ve yönetiminin gelmesi, yeni bir yapılanma, 14 yeni oyuncu, boşlanan florya'nın toparlanması ve daha bir sürü şeyler. Bunlar kolay işler değil. Galatasaray 2, 3 seneye anca toparlanır diyip kıs kıs gülenler, Galatasaray'ın ihtişamını, krallığını unutan kişilerdi. Onlarda hatırlamış oldu. Eee hayatta bazı şeyleri uygulamalı, yaşayarak ögrenirsiniz. Galatasaray'lılar dışında da kimse inanmadı bu şampiyonluğa, onların hepsine gelsin bu kupa... 

  Biraz maça bakalım, olaylara bakalım. Maçda, Fenerbahçe daha baskılı oynadı. Yanlız net pozisyon anlamında bakarsak olaya, 1.5-1'dir. Galatasaray, Beşiktaşa yaptığı, o etkili savunmayı Fenebahçe karşısında uygulayarak, şampiyonluğu elde etti. Sonuç olarak "kimseye iyi oynadın diye puan vermiyorlar." Bu laf benim değil. Ama katılıyorum. Maç, 95 dakika oynandı. 95 dakika ve maç öncesi hiç bir şey yokdu. Taa ki Galatasaray şampiyon olana dek. Maç öncesi centilmenlik dersi verenler bir anda "holigan" oluverdi. Sahaya atlayanlar, alkışlayacağız diyip alkışlamayanlar, Stad ışıklarını kapatıp, sulama yapanlar, Fenerbahçesi şampiyon olmayınca üzülen, kupayı bile vermek içinden gelmeyen TFF başkanı, Dışarda bana göre, bazı diğer odakların Fenerbahçe taraftarınıda kullanarak ortalıkda olay çıkaranlar, evet bunların hepsi bizim "centilmenlerden" geldi. Bir defa herkes şunu kabul etmeli. Kupa kazanılan stad'da veya salonda, yani kısacası müsabakanın oynanadığı yerde alınır. Tıpkı, Fenerbahçe basketbol takımının Abdi İpekçi'de aldığı kupa gibi, tıpkı Galatasaray'on Kadıköy'de aldığı kupa gibi, bu sporun yazılı olan yada olmayan kuralıdır. Bunun akabinde, Galatasaray soyunam odasında alsın, yok efendim kupa burada alınmasın, adamlar dışarda olay çıkarmış mış falan filan bir sürü bir şeyler. Eee o zaman hayatımızı, olay çıkaranlara göre düzenleyelim. Olay çıkaranlar ne isterse onu yapalım, onlar yönlendirsin ve yönetsin bizi, hatta haber verelim "yahu olay çıkaranlar, bizim yarın şuyumuz var. Olay çıkarmayacaksanız. Yapıverlim" diye izin alalım. Nasıl Fenerbahçeli ve onları körükleyen arkadaşlar güzel fikir dimi ? !  Başbakan'ın taaa Rize'lerden, bu olaya mudehale etmesinin tek sebebide budur. Her olay çıkarana boyun eğip, bu konuda yol mu açalım demesidir. Spor'da şiddet yasasının gereği uygulanmalıdır. Tribüne efendi gibi maç izlemeye giden kimsede bu olaydan rahatsız olmaz. Tam tersine memnun olur. "ohh be rahat rahat, holigansız maç izleyebiliyorum, alilemle" der. Son olarak hepside gencecik çocuklar, birilerinin rantı için, "yalı çocuklarının" öfkesi için taşaron olmayın. Onlar yırtar siz yırtamazsınız.

Evet olaylar oldu bitti. Sonuç olarak Galatasaray şampiyon oldu. Hemde kadıköy'de, bu olay 50-100 sene sonrada hatırlanacak. Tabi Fenerbahçe yönetimi ve medyası bunu jeet hızıyla kapatmaya çalışıyor. Gündem degiştiriyor. Tıpkı, her Galatasary şampiyonluğunda, istifa edip gündem degiştiren Aziz Yıldırım gibi, tamamen kendi başarısızlıklarını ört, bas etmek için yapıyorlar. Aziz Yıldırım ve bu yönetimi döneminde tam 7 Şampiyonluk görmüşüz. Hala bunlara inana Fenerli arkadaşlar var. Fenerbahçe yönetimi, kötü geçen bir sezonun ardından Galatasaray şampiyonluğu görmenin, hemde Kadıköy'de büyük yaralarını, acısını sarma derdindeler. Doğal karşılıyorum. Yalnız bunu yiyen taraftarları anlamıyorum ama neyse, Fenerbahçe yönetimi, Galatasaray2ın tek amacı bizi tahrik etmekdi diyor. Yoo, Galatasaray hakkı olduğu kupayı, hakkı olduğu yerde almak istedi sadece, Olayların büyümesindeki tek sebep, kupanın 3 saat sonunda verilmesidir. Eğer, 15 dakikalık kupa töreni için sen, 3 saat beklersen, dışarısı zaten yay gibi gerğin, birde bu kadar beklemnin üstüne kopar o yay, nitekimde koptu. Neler oldu.

Son olarak şunları söyleyeceğim;
Fatih Terim'in de söylediği çıktı. "Galatasaray istediği sonucu, istediği yerede alacak güçdedir." Kulağınıza küpe olsun.
Birde fikrim var. Bence bizim stadın isminin başına, 12 Mayıs ekleyelim. "12 Mayıs Türk Telekom Arena" yok, yok, şaka yaptım. Ama ilham kaynağım, Fenerbahçeli bir yorumcudur.

Herkese Selamlar, Saygılar ve Sevgiler...