19 Ocak 2013 Cumartesi

Cevher...


Önceki gece, Beşiktaş – Barcelona Regal maçının tekrarını izlerken, uzun süredir dikkatimi çeken bir noktanın takrarlandığını fark ettim. Yerli koçların, yerli oyunculara karşı sergilediği güvensiz tavır. Bu tuhaf huy, bilhassa Eurolague maçlarında daha da ortaya çıkıyor. Galatasaray’da bu sorunu Ergin Ataman – Boniface N’Dong – Furkan Aldemir üçgeninde görüyoruz. N’Dong geldiğinden bu yana Furkan’ın aldığı sürelerde ciddi azalma var. Bu, son zamanlarda Furkan’ın oyununu da etkilemeye başladı.

Neyse, biz asıl konumuza dönelim. Dün geceki maçta, 4. çeyreğin başlarında (ya da 3. çeyreğin sonlarında da olabilir, net hatırlamıyorum) Gasper Vidmar, hücum sırasında komik ve yorgunluk belirtileri gösteren bir faul yaptı. Bu faulün ardından zorunlu (ve aslında E. Kunter tarafından gayet isteksiz) bir Vidmar – Cevher değişikliği gelirken, kenarda oyuna girme tutkusuyla bekleyen Cevher, bir anda, Galatasaray MP günlerinden de hatırladığımz o patlayıcı ritmini ortaya koydu. Ardı ardına bulduğu sayılar ve rakip pota altında aldığı fauller, Beşiktaş’ı neredeyse maça ortak olmaz noktasına getirdi; ki sayı farkı da çok fazla değildi bu dakikalarda.

Bu bana şunu hatırlattı. 2011 yılında GSFans.org için Murat Özyer’le yaptığım söyleşide, kendisine şöyle bir soru yöneltmiştim; " Alt liglerde oynamak daha mı zor hocam? Sonuçta imkânlar biraz daha kısıtlı. Hem maddi bakımdan hem oyuncu havuzu bakımından."

Kendisinin yanıtı açık ve netti. "Tabii daha zor. Çünkü burada ortam daha farklı. Mücadele, sistem hep farklı. Aradığın tipte oyuncu bulmak çoğunlukla zor. Size yok mesela. 5 numara yok. 4 numara bazen 5 numara gibi, 3 numara 2 numara gibi oynuyor mesela mecburen."

Sorun böylesine ciddi boyutlarda. Düşünün, ben bu söyleşiyi yapalı 2 sene olmuş ama değişen bir şey yok. Alt liglerden en üst lige kadar, giderek daralan hareketli ve şutu olan uzun oyuncu rotasyonunda çok önemli bir yere sahip Cevher ve tarzı oyuncuların. Emre Bayav’ ın bugün ligin baş altı takımlarından birinde oynuyor olmasının sebeplerinden biri de budur. Kızılyıldız’dan Efes Pilsen’e döndüğünde neredeyse hiç şans tanınmadı ve Pertevniyal, Darüşşafaka vs kiralandı durdu. "Kızılyıldız’da oynamış, benim takımımda mı oynayamayacak?" demedi o dönem Oktay Mahmuti. Emre sadece yakın zamandan bir örnek. İsimleri çoğaltabiliriz.

Bugün; EuroBasket 2001′de ortaya çıkan 12 Dev Adam ekolü ve o ekoldeki uzun rotasyonunun son bulmaya başladığı yıllarda, aşağıdan gelen yeni nesilden, ligi domine eden bir yerli oyuncu rotasyonu yaratılamadıysa, ve Bora Hun Paçun, Barış Hersek, Melih Mahmutoğlu, Altay Özurgancı vb gibi bu sınıfa giren gençler adeta havada kapılan oyuncular olamadılarsa bu; zamanında bu oyunculara gerekli güvenin gösterilmemesi, bir başka deyişle gereken özgüvenin aşılanmaması yüzündendir.

Şimdi yeni bir nesil yetişiyor. Doğuş Balbay, Birkan Batuk, İlkan Karaman, Can Maxim Mutaf, Doğukan Sönmez, İzzet Türkyılmaz, Sertaç Şanlı, Samet Geyik, Kenan Sipahi, Dusan Cantekin, Can Korkmaz ve daha niceleri. Aynı tutum bu oyunculara karşı da sergilenmesin. Furkan Aldemir ve Göksenin Köksal, gereken özen gösterildiğinde neler yapabileceklerinin en iyi örnekleri.

Avrupa’da parmakla gösterilen ve ekol olarak görülen pek çok ülkenin çıkaramadığı kadar iyi yerli koçlara sahibiz. Ama o noktaya gelip "tamam artık ben oldum" dememeliler. Türk basketboluna sadece yeni oyun tarzları, yeni idman şekilleri, savunma rotasyonları kazandırmak işlerini yaptıkları düşüncesi uyandırmamalı kendilerinde. Bu ülkeye asıl katkıyı, alt yapılardan gelen yeni nesile gereken önemi verdiklerinde ve onları kalıcı şekilde basketbola kazandırdıklarında yapmış olurlar benim nazarımda.


İsmail ŞEN | GSFans.org

Hiç yorum yok: