15 Mart 2012 Perşembe

Amatör...



Bir süredir, futbol dünyasını derinden sarsan şike soruşturmasını tüm ülke olarak takip ediyoruz. Hatta dış basın dahi soruşturmaya büyük ilgi gösteriyor. Bu süreçte ortaya çıktı ki; Türk futbolu yıllardır bir bataklığın içindeymiş. Şike soruşturmasıyla birlikte ortaya çıkan skandalların ardından göreve gelen Mehmet Ali Aydınlar başkanlığındaki federasyondan, sorunu kısa sürede çözmesi ve Türk futbolunu bu kirli ortamdan çıkarması beklendi. Ancak beklenenin tam tersi oldu ve Mehmet Ali Aydınlar federasyonu, akıl almaz bir yönetim beceriksizliği göstererek futbolumuzu çözümü imkansız bir kaosa sürükledi. Haluk Ulusoy başkanlığındaki federasyondan bu yana görev yapan başkanların tamamının dönemlerinde, futbol ve yönetimi paraşütsüz düşüşe geçti ve başarısızlığa sürüklendi. Bunun bir türlü önü alınamadığı gibi, önlenebilmesi adına hiç bir çaba sarfedilmedi. Sonuç olarak geldiğimiz nokta ortada.

Buna benzer bir durumu basketbol federasyonu için de söyleyebiliriz. Görünürde Avrupa'nın en iyi (kimilerine göre en iyi 2.) ligine sahip olsakta, derinlere indiğinizde sinir bozucu başarısızlıklar söz konusu. Basketbol federasyonunun başarısızlıkları daha çok vizyonsuzluk, plansızlık ve yönetimsel sorunlar. Bugün bu ülkede voleybol 1. ve 2. liglerinin (kadın - erkek) her ikisi de, hentbol 1. ve 2. liglerinin her ikisi de tv'den canlı yayınlanıyorken, basketbolda yalnızca Beko Basketbol Ligi'nin, o'nunda dijital platformdan şifreli kanaldan yayınlanması kabul edilebilir birşey değil. Kadınlar basketbol ligi'nin bir isim sponsoru yok. Düne kadar 12 takımla oynanıyordu ve Kayseri'den ötede takım yoktu bu ligde. Dün alınan kararla, gelecek yıldan itibaren ligin 14 takımla oynanması kararlaştırıldı. Çok geç kalmış bir karar. Hakemlerin yetersizlikleri, salon kriterlerinin olmayışı, seyirciyi kadın basketbolu için salona çekecek projelerin (yıllardır) üretilemeyişi. Neresinden bakarsanız bakın safi başarısızlık. Çok iyi milli takımlar oluşturmak, arka arkaya çok büyük organizasyonları ülkeye kazandırmak kolay değil ancak tüm bu önemli işlerin arkasından, insan vizyonun daha da gelişmesini, beklenen hamlelerin yapılmasını istiyor. Neyse postun girişi çok uzadı aslında. Bu yazıda, en çok göz önünde olan, ilgi gören futbol ve basketbol sporlarının gölgesinde kalmış, kağıt üzerinde amatör, ama gerek başkan ve yöneticileri, gerek yönetim biçimleri, gerekse kısıtlı imkan ve düşük bütçelerine rağmen muazzam başarılı işlere imza atan Voleybol, tenis, satranç ve atletizm federasyonlarından bahsedeceğiz.

Voleybol federasyonu başkanı Erol Ünal Karabıyık, göreve geldikten sonra ilk iş olarak voleybol'u ülkenin dört bir yanına yayma planını uygulamaya koydu. Bu bağlamda, federasyona bağlı bir spor lisesi kurarak, genç ve gelecek vaad eden sporcuların eğitimlerinin de aksamamasını sağladı. Aynı zamanda spor lisesine ait bir voleybol takımı kurularak, gençlerin lig tecrübesinden geri kalması önlendi. TVF Spor Lisesi takımları bugün 2. ligde mücadele ediyor ve takımların neredeyse tamamı yıldız milli takım oyuncularından oluşuyor. TVF'nin diğer önemli hamlesi ise tesisleşme oldu. Önce İstanbul'daki Burhan Felek Spor Salonu'nu yeniden inşa etti, ardından'da başkent Ankara'da yepyeni bir voleybol salonu inşa edildi. Ve TVF Spor Lisesi'nin kullanımı için bir voleybol kampüsü de inşa edildi. Sporcu yetiştirilmesi konusunda geliştirilen ve uygulamaya koyulan yeni programlarsa kısa sürede meyvesini vermeye başladı. Bugün voleybol altyapı dünyası, Rida, Arelya, Ecem, Melisa gibi sporcuları konuşuyorsa, voleybol'da takımlarımızın Avrupa'daki başarıları ve zaferleri giderek artıyorsa, Avrupa kupalarındaki kontenjan sayımız her geçen yıl artıyorsa bunda TVF'nin katkısı çok büyük.

Gelelim Tenis Federasyonuna. Ayda Uluç'un başkanlığa gelmesiyle birlikte teniste atılıma geçen federasyon, kısa sürede lisanslı sporcu sayısını arttırdı. Kadınlarda, genç oyuncu kategorisinde Çağla Büyükakçay ve Pemra Özgen dışında sporcu bilinmezken, bugün o kategorinin ilk 5'ini zorlayan 3 genç sporcumuz daha var. Melis Sezer, Hülya Esen ve Lütfiye Esen. Aynı şey erkek tenisçilerimiz için de geçerli. Marsel İlhan ilk kez bu dönemde Wimbledon'da ilk 100'e kalıp ana tablo maçı oynayacak seviyeye geldi. Şüphesiz bunda Marsel'e sponsor bulunması ile birlikte imkanlarının arttırılması, yeni bir çalışma ekibi kurulması çok etkili oldu. Tüm bunların yanı sıra TTF'nin geçtiğimiz yıl ilkini düzenlediği ve önümüdeki 3 yıl boyunca düzenleyeceği, ülkemize kazandırdığı dünya çapında bir organizasyon var ki, değinmeden olmaz. Daha önce "Kadın Tenisinin G-8'i Geliyor" başlıklı yazımızda bahsettiğimiz WTA Championship. Kadınlarda dünya sıralamasının ilk 8'nin katıldığı ve tam bir tenis şöleni olan şampiyona Sinan Erdem Spor Salonunda düzenlenmiş, Türk halkı ve tenis severler, federasyonun 10 üstünden 10 alan, aylarca süren tanıtım faaliyetlerinin ardından tribünleri tamamen doldurmuştu. Göz kamaştırıcı bir başarı.

Yazıya burada ara verelim istiyorum zira satranç ve atletizm federasyonları ile ilgili düşüncelerimi de yazarsam çok uzun olacak ve okurken sıkılacaksınız. Bunu istemem, çünkü tüm bu konular oldukça önemli. Bu bir nevi yazı dizisi olsun ve geri kalanına yarın devam edelim. Şimdilik bu kadar. Keyifli okumalar.


Hiç yorum yok: