28 Ocak 2013 Pazartesi

Blue Elephant...


"Gelmeeeeeez" totemi tuttu. Deyim yerindeyse başkanın bir rüyası gerçek oldu. Geçen yıldan beri istediği bir transferdi sonuçta ve nihayet "Mavi Fil" Didier Drogba resmen Galatasaray'da.

Sneijder transferi ile birlikte başkan, transfer edilebilirlik ve yönetim becerisi konusunda çıtayı çok yukarılara koydu. Bizden başka kimsenin erişmesi imkansız artık. Aday olurken söz verdiği gibi, başarı ve süreklilik anlamında da hedeflerini çoktan tutturdu ve gözünü çok daha büyük başarılara dikti. Dikkat edin, geçen yıldan bu yana alınamaz denilen kim varsa aldı. Muslera, Eboue, Ujfalusi, Hamit, Melo. Bu adamların hepsine "gelmez, alamazlar" deniyordu. Hepsi geldi. Üstüne Sneijder ve Drogba.

Eğer Schalke turunu geçer ve çeyrek finalde Barça, Real yada ManU'dan biriyle eşleşmezsek finali görme şansımız bile var. Geriye söylenecek tek şey kalıyor.

"TEK EKSİK O KUPA. ŞİMDİ KORK AVRUPA..."





25 Ocak 2013 Cuma

Bir...


Pazar günü derbiye gidiyor Macvan ve Furkan.
Macvan heyecanını ve hazırlıklarını paylaşmış Furkan'la.

"Macvan : Pazar günü için her şey hazır
Furkan : Neden Altıntop?
Macvan : Çünkü o'nu çok seviyorum. Sadece Sabri ve Altıntop :)
Furkan : Ben de kendi formamla (basketbol) ya da Sabri formasıyla geleceğim.
Sonunda Macvan : Arkadaşım da Sneijder formasıyla geliyor."


BİZ BİR AİLEYİZ. KENETLENDİKÇE DAHA DA BÜYÜYEN!





Kavanoz...


"Wesley Sneijder, Lutfi Arıboğan’ın kanatları altında parçalı formayla poz vermeden sadece 8 saat önce, İngiltere’deki tüm internet haber portallarının manşetinde Liverpool’un efsane kaptanı Steven Gerrard’ın şu ifadesi vardı:
“Wesley ile aynı takımda top oynamayı çok isterim…”

Ada’da bu cümleler sarf edilirken, Milano’da son sözler çoktan söylenmiş, ‘Liverpool’un hayali Galatasaray’ın gerçeği’ olmak üzere bavulunu toplamaya başlamıştı bile. Aynı saatlerde Türkiye’de bambaşka şeyler anlatılıyordu.
İçi en boş olanı, ama en fazla gürültü koparanı her zamanki gibi Erman Hoca’nın söyledikleriydi… “Dağdaki çobanın, Karabük’teki işçinin, senin, benim, 70 milyonun 1’er lirası gitti Wesley Sneijder’e… Yazıktır, günahtır” mealinde şeyler söylüyordu Toroğlu.

Günde 1 saat çalışıp asgari 12 saat konuşma üzerine kurulu engin kahvehane kültürüne sahip yurdum insanı için bulunmaz malzemeydi Erman Hoca’nın cümleleri…
Ama tabii ki gerçeklik payı sıfıra yakındı… “Gerçekler yakın, meşaleleri yakın” diyerek durumu izah etmeye çalışayım:

Galatasaray, bu yıl yaptığı transferler için 29.1 milyon Euro bonservis bedeli ödedi. Hamit için 3.5 milyon Euro, Burak için 5 milyon Euro, Amrabat için 8 milyon Euro, Dany için 3 milyon Euro, Melo için 1 milyon 750 bin Euro, Umut için 350 bin Euro ve Sneijder için 7.5 milyon Euro verildi.

Gelin bir de Şampiyonlar Ligi’nden gelenlere bakalım.
Katılım geliri 8.6 milyon Euro alındı… 3 galibiyet 1 beraberlik için toplam 3.5 milyon Euro yazıldı… Gruptan çıkma bonusu 3.5 milyon Euro daha kazanıldı…
Sezon sonunda netleşecek olan ve Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalamadığı için Galatasaray’ın tek başına alacağı ‘Market Pool’ geliri ise yaklaşık 15 milyon Euro olarak hesaplandı. Tüm bunların toplamı 30.6 milyon Euro ediyor. Yani, Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi geliri, bonservis giderinden 1.5 milyon Euro fazla.
Sponsorluk, pazarlama, loca, kombine, oyuncu satışı gibi gelirleri bu hesaba katmıyorum bile… Gelir gideri aştı ki…

Bunca rakamdan iki cevap çıkıyor aslında…
Biri, Sneijder görüşmeleri başladığında “Galatasaray bu parayı nereden bulacak?” diyen Fenerbahçeli yönetici Abdullah Kiğılı’ya; diğeri 1 lirasının hesabını soran Erman Toroğlu’na. Sayın Kiğılı; siz Şampiyonlar Ligi’ne giremediğiniz için Galatasaray’ın Market Pool’dan fazladan aldığı 7.5 milyon Euro, Sneijder’in bonservisi olarak Inter’e ödendi. Kabullenmesi zor biliyorum ama para, sizin paranız aslında!

Ve Sayın Toroğlu: Eğer Galatasaray’ın kasasından yapılan transfer harcamalarının gerçekten her Türk vatandaşının cebinden çıktığını düşünüyorsanız size bir müjdem var. Gelir gideri aştı! 1 liralık katkınızı belgelemeniz kaydıyla, payınıza düşen 5 kuruşluk kar payınızı almak üzere G.Saray Sportif AŞ’ye uğrayabilirsiniz."

Sevgili İskender Baydar'ın, AMK Gazetesindeki köşesinde bugün yayınlanan yazısını...
aslında; ismi yazıda bol bol geçen bazı "ismi lazım değillere" uzun yıllar açılmayacak kapağını okudunuz.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Mecburen...


"Yönetime verdiğim listedeki oyuncular transfer edilemedi. Ben de, takıma dahil edilen yeni oyuncuları bir şekilde değerlendirip oynatmaya çalışacağım mecburen."

Yılmaz VURAL


Önünüzdeki maçları ve yeni transfer ettiğiniz oyuncuların güvenini, oynamadan nasıl kaybedersiniz? sorusunun cevabını okudunuz. Yılmaz Vural, kendisine yöneltilen transferle ilgili bir soruya cevap verirken kullandı bu ifadeyi.

Türkiye'de, belli bir seviyeden yukarıya çıkamayan, meslekte onlarca yılı devirmelerine rağmen kafa yapılarını bir türlü değiştirmeyen ve kendilerini geliştiremeyen teknik direktörlerin sıksıkla sergilediği bir tavır bu. Benzeri bir durumdan şurada bahsetmiştik.

Henüz takıma yeni katılmış oyuncu ya da oyuncuların güvenini, neden böyle kemiksiz ifadelerle kaybetmeye yönelik davranırsın ki?

Sonra o oyuncu "Ulan, hoca beni aslında istememiş. Mecburen oynatıyormuş. E bende mecburen oynayayım bari" deyip s.ki t..ağına denk takılırsa, sende ancak küme düşmemeye oynarsan, sezon sonunda oyuncuya hesap sorma hakkını kendinde göreceksin ama. Ne kadar adil(!) değil mi?

22 Ocak 2013 Salı

Wesley...




"Bu videonun hazırlanma amacı, sözüm ona sanal truva adı altında Galatasaray taraftarıyla dalga geçme cüretini kendinde bulan, Fenerbahçe taraftarları olduklarını iddia eden fakat bizce taraftarlıktan yoksun, çocukça hareketler sergileyen (ve) herkesçe bilinen zat'ın maaşlı elemanlarına ithafen hazırlanmıştır.

Bizim, Galatasaray taraftarları olarak takip ettiğimiz, kendi takımımızla ilgili olan Sneijder transferiyle hiç alâkadar olmuyor gibi gözüken bazı Fenerbahçeli arkadaşlarımızın gözünden bu transferi sizlere göstermek istedim.

Onların Galatasaray taraftarını kandırmak için yaptıklarına SANAL TRUVA diyerek gülen bazı gruplar, bu videoyu izledikten sonra, bizim Fenerbehçe taraftarlarına gülmek için kandırmamız gerekmediğini çok açık bir şekilde anlayacaktır.

Bu video tamamen şahsıma ait olup; taraftar gruplarını ve Galatasaray Kulübünü hiçbir şekilde bağlamamaktadır.

BÜYÜK GALATASARAY TARAFTARINA ARMAĞAN OLSUN. ANDAÇ AYTAÇ."


Galatasaray'lı kardeşim Andaç Aytaç (twitter > @andacaytac) Sneijder transferi sürecini çok farklı bir açıdan gören harika bir video hazırlamış. Süreç boyunca medyanın ve basının Khalkedon güdümlü paralı askerlerinin yaptığı yorumlar ve haberleri bir araya derlemiş. Evladiyelik. Daha da sesini çıkarmaya kalkan Fenerbahçe'li olursa çarp yüzüne.

Hiç üşenmeyin, tıklayın play'e ve tadını çıkarın. Hatta video oynarken sırayla ekrana gelen screenshot'lar esnasında videoyu pause'layıp o sayfalarda yazılanları tek tek okuyun. Sadece bir oyuncu transfer edilmediğini, çok daha ötesinde bir zafer kazanıldığını göreceksiniz. İyi seyirler.


21 Ocak 2013 Pazartesi

Avustralya Açık...


Bir süredir devam ediyor Avustralya Açık. Roland Garros(Fransa Açık), USA Open(Amerika Açık), ve Wimbledon'la birlikte dünyanın 4 Grand Slam'inden biri olan turnuvada, önceki maçları yani elemeleri yazma gereği duymamıştım. Rutin sonuçlar alınmaya devam ediliyor ve favoriler bir bir çeyrek finallere doğru ilerliyordu çünkü.

Dün itibariyle tüm çeyrek finalistler belli oldu. Makarova'nın Anjelique Kerber'i, Kuznetsova'nın da Wozniacki'yi elemesi dışında sürpriz yok. Gerçi o maçın kazananı kim olursa olsun sürpriz olmazmış aslında, Niye sürpriz dediysem? :)

Çeyrek finalistler, eşleşmeler ve Avustralya Açık'la ilgili tüm bilgileri şurada bulabilirsiniz. Favorilerim, her zaman olduğu gibi kadınlarda Serena Williams erkeklerde de Rafael Nadal ancak Rafa bu turnuvaya katılmadığı için kalbim Tsonga'nın yanında. Bu noktadan sonra çok keyifli ve zevkli bir turnuva bekliyor biz tenis severleri. Maçlar Eurosport ve Eurosport 2 kanallarından canlı yayınlanıyor. Yayın programı da burada.



İnce...Çok İnce!


Uzun, yorucu, bazen sinir bozucu ama keyifli süreç mutlu bitti. Wesley Sneijder resmen Galatasaray'da.

Bu "bir transferden çok öte" olan transferi ilerleyen günlerde futbol çerçevesinde değerlendireceğiz tabii ama, önce şunları bir paylaşalım ki kayıtlara geçsin. İlerleyen şampiyonluklarda görüşmek üzere...




19 Ocak 2013 Cumartesi

Cevher...


Önceki gece, Beşiktaş – Barcelona Regal maçının tekrarını izlerken, uzun süredir dikkatimi çeken bir noktanın takrarlandığını fark ettim. Yerli koçların, yerli oyunculara karşı sergilediği güvensiz tavır. Bu tuhaf huy, bilhassa Eurolague maçlarında daha da ortaya çıkıyor. Galatasaray’da bu sorunu Ergin Ataman – Boniface N’Dong – Furkan Aldemir üçgeninde görüyoruz. N’Dong geldiğinden bu yana Furkan’ın aldığı sürelerde ciddi azalma var. Bu, son zamanlarda Furkan’ın oyununu da etkilemeye başladı.

Neyse, biz asıl konumuza dönelim. Dün geceki maçta, 4. çeyreğin başlarında (ya da 3. çeyreğin sonlarında da olabilir, net hatırlamıyorum) Gasper Vidmar, hücum sırasında komik ve yorgunluk belirtileri gösteren bir faul yaptı. Bu faulün ardından zorunlu (ve aslında E. Kunter tarafından gayet isteksiz) bir Vidmar – Cevher değişikliği gelirken, kenarda oyuna girme tutkusuyla bekleyen Cevher, bir anda, Galatasaray MP günlerinden de hatırladığımz o patlayıcı ritmini ortaya koydu. Ardı ardına bulduğu sayılar ve rakip pota altında aldığı fauller, Beşiktaş’ı neredeyse maça ortak olmaz noktasına getirdi; ki sayı farkı da çok fazla değildi bu dakikalarda.

Bu bana şunu hatırlattı. 2011 yılında GSFans.org için Murat Özyer’le yaptığım söyleşide, kendisine şöyle bir soru yöneltmiştim; " Alt liglerde oynamak daha mı zor hocam? Sonuçta imkânlar biraz daha kısıtlı. Hem maddi bakımdan hem oyuncu havuzu bakımından."

Kendisinin yanıtı açık ve netti. "Tabii daha zor. Çünkü burada ortam daha farklı. Mücadele, sistem hep farklı. Aradığın tipte oyuncu bulmak çoğunlukla zor. Size yok mesela. 5 numara yok. 4 numara bazen 5 numara gibi, 3 numara 2 numara gibi oynuyor mesela mecburen."

Sorun böylesine ciddi boyutlarda. Düşünün, ben bu söyleşiyi yapalı 2 sene olmuş ama değişen bir şey yok. Alt liglerden en üst lige kadar, giderek daralan hareketli ve şutu olan uzun oyuncu rotasyonunda çok önemli bir yere sahip Cevher ve tarzı oyuncuların. Emre Bayav’ ın bugün ligin baş altı takımlarından birinde oynuyor olmasının sebeplerinden biri de budur. Kızılyıldız’dan Efes Pilsen’e döndüğünde neredeyse hiç şans tanınmadı ve Pertevniyal, Darüşşafaka vs kiralandı durdu. "Kızılyıldız’da oynamış, benim takımımda mı oynayamayacak?" demedi o dönem Oktay Mahmuti. Emre sadece yakın zamandan bir örnek. İsimleri çoğaltabiliriz.

Bugün; EuroBasket 2001′de ortaya çıkan 12 Dev Adam ekolü ve o ekoldeki uzun rotasyonunun son bulmaya başladığı yıllarda, aşağıdan gelen yeni nesilden, ligi domine eden bir yerli oyuncu rotasyonu yaratılamadıysa, ve Bora Hun Paçun, Barış Hersek, Melih Mahmutoğlu, Altay Özurgancı vb gibi bu sınıfa giren gençler adeta havada kapılan oyuncular olamadılarsa bu; zamanında bu oyunculara gerekli güvenin gösterilmemesi, bir başka deyişle gereken özgüvenin aşılanmaması yüzündendir.

Şimdi yeni bir nesil yetişiyor. Doğuş Balbay, Birkan Batuk, İlkan Karaman, Can Maxim Mutaf, Doğukan Sönmez, İzzet Türkyılmaz, Sertaç Şanlı, Samet Geyik, Kenan Sipahi, Dusan Cantekin, Can Korkmaz ve daha niceleri. Aynı tutum bu oyunculara karşı da sergilenmesin. Furkan Aldemir ve Göksenin Köksal, gereken özen gösterildiğinde neler yapabileceklerinin en iyi örnekleri.

Avrupa’da parmakla gösterilen ve ekol olarak görülen pek çok ülkenin çıkaramadığı kadar iyi yerli koçlara sahibiz. Ama o noktaya gelip "tamam artık ben oldum" dememeliler. Türk basketboluna sadece yeni oyun tarzları, yeni idman şekilleri, savunma rotasyonları kazandırmak işlerini yaptıkları düşüncesi uyandırmamalı kendilerinde. Bu ülkeye asıl katkıyı, alt yapılardan gelen yeni nesile gereken önemi verdiklerinde ve onları kalıcı şekilde basketbola kazandırdıklarında yapmış olurlar benim nazarımda.


İsmail ŞEN | GSFans.org

#Idontfeeldevotion...


Önceki gün Facebook'ta bir arkadaşım yayınladı şu görseli. Olay tam da başlıkta yazdığımızla özetlenecek türden.

Zaten fotoğrafın altına da "Öyle deme. Onların birinin Pianigiani'si var; öbürünün de 3 tane kupası..." yazdım yorum olarak. Daha da birşey demem, diyemem.

18 Ocak 2013 Cuma

Cambaz Nuri...


"...Tarih 3 Kasım 2012...Coca Cola Akademi Ligi'nin 13. haftasında Eskişehirspor - Fenerbahçe maçı oynanıyor...Maçın 65. dakikası. Skor 2-2. Değişiklik haklarını kullanan Eskişehirspor bu dakikada büyük bir şanssızlık yaşıyor. Bir oyuncusu sakatlanıyor ve çıkıyor. Haliyle evsahibi takım maça 10 kişi devam etmek zorunda kalıyor. Kalıyor ama, Fenerbahçe kenar yönetimi hemen devreye giriyor. Federasyon yetkilileri ve maçın hakemi ile görüşen Fenerbahçe kenar yönetimi, 'rakibimizle adil şartlarda mücadele etmemiz gerekiyor. Bir oyuncumuzu çıkartmak istiyoruz' diyor.

Kabul ediliyor. Her 2 taraf da maça 10'ar kişi devam ediyor. İlerleyen dakikalarda bir gol daha atan Fenerbahçe maçı 3-2 kazanıyor. Bu olay kamuoyunda büyük ses getiriyor.


Ama bu örnek davranışın öncesi de vardı..."


Fenerbahçe Genç futbol takımı, Dünya Gençlik Fair Play Ödülünü kazandı geçtiğimiz günlerde. Habertürk gazetesinden Atilla Türker'de geçmişe dair güzel bir anıyla köşesine taşıdı bu olayı bugün. Yukarıda bir parçasını okuduğunuz yazının devamı şurada. Fenerbahçeli genç kardeşlerimizi kutlarken; bu gibi olayların, en alt amatör liglerden Süper Lig'e kadar her arenada, yeni ve daha güzel hareketleri özendirmesi dileğiyle yazıyı noktayalım.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Marka Değeri...


Şunu bizim ülkede göremezsin hacı. Forma, eğer yamulmuyorsam Liverpool forması. Sırtta Manchester City'in uslanmaz adamı Balotelli'nin ismi.

Ben mesela, bir Galatasaray taraftarı olarak Alex'e büyük saygı duyarım ve severim de. Şimdi ben bir Galatasaray forması alacağım, arkasına Alex yazdıracağım ve onunla otobüse binip maça gideceğim ha.

Küfür edemiyorum, ayıp olur. Ama bir özdeyişle anlatayım olacakları. "Adamı 2'yle çarpıp 4'e katlayıp kaldırıp rafa koyarlar." Öyle bir dayak yersin ki bırak maça gitmeyi stadın yollarını unutursun. Biz de taraftar kültürü gelişmemiştir. Galatasaray'lı olup Fenerbahçeli bir oyuncuyu ya da Beşiktaş'lı olup Bursaspor'lu bir oyuncuyu sevemezsin. Bu liste böyle uzar gider.

Biz hala "marka değeri", biz hala "Avrupa'nın en iyi 6. ligi" diye kendimizi kandırmaya devam edelim.

13 Ocak 2013 Pazar

Ver Lefter'e...


"Çok gençtim... Her kulüp peşimde idi...Ciddi ciddi Beşiktaş'a gidiyordum... Korktum...Heybetinden çekindim...Baba Hakkı'nın olduğu yerde belki elim ayağım birbirine dolanır dedim ve Beşiktaşlı olmaktan vazgeçtim..."

Lefter Küçükandonyadis


Gidişinin üstünden 1 yıl geçmiş bile. Su gibi akıp gitmiş zaman. Kral Metin Oktay'la birlikte, Türk futboluna ve milli takıma verdiğin emekleri ben kendi adıma unutmayacağım. Toprağın bol olsun.

11 Ocak 2013 Cuma

Transfer = Nefret Psikolojisi...


Günlerdir Sneijder’le yatıp kalkıyoruz. İnter’den ayrılacağının kesinleştiği günden bu yana, basınımız Fenerbahçe ve Galatasaray’ın gündeminde olduğunu yazıyor Hollandalı oyuncunun. Netekim, Galatasaray’da başkan Ünal Aysal geçtiğimiz salı günü GSTV’de katıldığı programda, Sneijder için İnter başkanı Moratti ile görüştüğünü açıkladı.

Akabinde; transfer için İnter kulübüyle resmi görüşmelere başlandığı, KAP / Kamuyu Aydınlatma Platformu’na da bildirildi. Taraftar 3 gündür forumlarda ve sosyal medyada adeta nöbet tutuyor. Oyuncunun kendisiyle görüşmeler sürerken, son kararı oyuncunu eşinin vereceği şeklinde iddialar ortaya atılınca twitter’da hem oyuncuya hem de oyuncunun eşine mesajlar yağmaya başladı.

Ancak; her transferde olduğu gibi bu transferde de, diğer takımların taraftarları konuya dahil olmakta geç kalmadılar. Oyuncunun eşine atılan twitlerin bir süre sonra tadı kaçtı. Olay "ikna etmeye çalışmak" tan "taciz" boyutuna geçti. Bir de meşhur kısa film olayı var ki; asıl filmlik konu o. Mehmet Baransu bile film ve içeriği hakkında "oyuncunun Türkiye’ye gelmesi durumunda farklı konularda sıkıntılar olacaktır" diyerek dolaylı olarak "Sneijder gelmesin" deme cüretinde bulundu.

Şu meşhur kısa film olayına bir açıklık getirmek ve bu temelde, Türkiye’de daha önce Jardel, Güiza ve transfer gündemine girmiş ama transfer edilememiş başka oyuncuların eşleri üzerinden yürütülen iğrenç kampanyalar hakkında bir kaç kelam etme gereği duydum bende. Önce, Wesley Sneijder’in eşi Yolanthe Cabau’nun Hollanda’da oynadığı ve Dilara adında türbanlı bir kızı canlandırdığı Turkse Chiks adlı kısa filmden başlayalım.

İnternette filmin 2 versiyonu var. Biri kesilmiş olan ve sadece filmdeki erotik sahnelerin olduğu bir versiyon. Bu versiyonun, bizim basın tarafından "maksatlı olarak" kullanılmak üzere özellikle kesildiğini düşünüyorum. Bir de 10:08′lik versiyonu var. Asıl olan film o. Mevzunun ve filmin tam olarak anlaşılması için bu versiyonun izlenmesi gerek. Filmde, Mehmet Baransu’nun bahsettiği yada sandığı gibi islamiyete bir hakaret vs falan yok. Çünkü filmde "o an gerçekleşiyormuş etkisi veren görüntüler kaykaycı çocuğun kabusu".

Özetle; izlendiğinde gayet kolay anlaşılacak bir anafikir olan "önyargı" konusunu işlemiş bir filmi, erotik sahneler barındırıyor diye toplumu adeta salak yerine koyup tamamen negatif amaçlarla kullanan ve tamamen kendi önyargılarını gözler önüne seren, bunu ezeli rakibinin(!) istediği transferi gerçekleştirememesi için kullanan bir kitle var bu ülkede.

Ve maalesef, ülkemizde SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN adında ve yürürlükte olan bir yasamız, ve bu yasamızın şiddete neden olabilecek açıklamaları önleyici 22 numaralı bir maddesi olmasına rağmen. Dilerim, yetkililer artık bu yasayı doğru düzgün işletmeye başlarlar zira bu amacı belli kitlenin durmak ya da vazgeçmek gibi bir düşüncesi yok.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Artı Bir...


Önce burada başladık yazmaya. Sonra GSFans.org'ta maç yazıları geldi arkasından. Bugün itibariyle yazdığımız adres sayısı 3'e çıktı. Blog ve yazı hayatına GS Amatör Ruh Bloguyla başlayan ve bu blogun da yazarlarından olan sevgili dostum Fırat Durmaz'ın ricasıyla, bugünden itibaren Galatasaray Blog'da da yazmaya başladık. İlk yazımızı da ekledik hatta.

Yazar kadrosu çok güçlü. Hepside Galatasaray taraftarları arasında ve sosyal medyada sözü dinlenilen, değer verilen isimler. Ahmet Kılıç, Fırat Durmaz, Barış Cenk Akkaya, İlhan İlmenöz, Sühan Cem Ucsoy, Alper Altıntaş, Can Tüysüz, Bahadır Oğuz, Süleyman Öktem, Hasan Yıldırım ve bendeniz.

Şimdiden oldukça önemli ve dolu dolu bir yazı arşivine sahibiz. Bekleriz efendim.

Show Respect the Legends...


Soldan sağa Fatih Solak, Cüneyt Erden, Cemal Nalga, Erdem Türetken, Hüseyin Beşok, Charles Gaines, Cris Owens, Dee Brown, Murat Kaya.

Galatasaray'ın, koç Murat Özyer önderliğinde müthiş bir ivme ve başarı yakaladığı, BBL Playoff ve Eurocup'ta yarı final oynadığı, bugünkü, Euroleague'de son 16'ya giden takımın ve o yolun temellerini atan, Yenilmez Armada ruhunu yeniden ortaya çıkaran efsane kadro.

Birde Cenk Akyol, Tufan Ersöz ve Robert Hite vardı ama onlar fotoya yetişememiş herhalde. :)

Fotoğraf için çok değerli Galatasaray'lı Yunus Dinç'e (twitter > @btsdgtsk) teşekkür ederim.


3 Ocak 2013 Perşembe

Amerikan Kafası...


Böyle bir şey var hacı. Amerikan kafası. Adamların spor organizasyonları ile ilgili. Bakıyorsun; sadece başlama ve gol vuruşları ayakla yapılan, %90'ı elle oynanan bir oyuna "football" derken, gerçek futbol için "soccer" ifadesini kullanıyorlar. Football dedikleri oyunda bildiğin Rugby'den arak.

Öte yandan NBA diye bir organizasyonları var ki; dünyanın en çok izlenen 2 basketbol organizasyonundan biri. Ama kendi kuralları var. FİBA, NBA yönetimine kural kabul ettiremiyor. Misal, FİBA kurallarına göre bir periyot 10 dk. iken NBA'de 12 dk. Haliyle maç süresi 40 dk. değil 48 dk. Ayrıca saha ölçüleri ve faul sayıları da farklı. FİBA "5 faul alan oyuncu oyun dışı kalır" derken NBA'de bu 6 faul. Bir de bunların böyle acayip acayip istatistik hastalıkları var ki, onlardan birini şurada yazmıştık.

MLB'yi de unutmamak lazım tabii. Major League Baseball. Dünyanın kriket, curling vs gibi oyunlarıyla beraber, en tuhaf oyunlar listesinde zirveye oynar baseball. Ama ne tuhaftir ki ABD'nin en popüler sporu konumundadır. Böyle işte hacı. Amerikan kafası.


MaradoNApoli


"1984... Maradona'nın Barcelona'dan Napoli'ye transferi söz konusudur... Menajer Jorge Cyterszpiler, 5 Temmuz günü Napoli'ye gelir... Hava alanından kente giden otoyola çıktığında, yol kenarında kaçak mallar satan bir işportacı görür... Ayrıca satıcı Maradona kasetleri de satmaktadır. Şarkılardan biri şöyledir; 'Anam, anam, anam / kalbim niye böyle çarpıyor, biliyor musun? / Maradona'yı gördüm, anam, sevdaya düştüm.' Menajer, satıcıya der ki; 'Satıyorsun ama ya anlaşma hiç imzalanmazsa?' Satıcı 'bana ne' der, 'günde 2000 kaset satıyorum.' Daha da acaibi kentteki kaçak Marlboro sigaraları 'Maradona' diye satıldığında daha çok kazanmışlar."

Vedat Özdemiroğlu-Bebek Kafası köşesinden / Uykusuz Dergisi / Ocak 2013 / 01. Sayı