28 Aralık 2012 Cuma

Türkiyedir Galatasaray Protesto Hareketi


GSFans.org olarak az önce, Tahkim Kurulunun Meireles'in cezasını 4 maça indirmesiyle ilgili bir protesto hareketi başlattık. Özgür arkadaşımızın hazırladığı metni yayınladık ve harekete geçtik. İlgili tüm kişi ve kurumlara mailler göndererek, konuyu kişisel facebook, twitter, google plus ve diğer tüm sosyal ağ sayfalarımızdan paylaşarak hareketi duyurabildiğimiz kadar duyurup tepkimizi ortaya koymamız gerek.

Özel Protesto Hareketi sayfasına ulaşamak için tıklayın. Protesto metnini de aşağıya ekliyorum. Desteğinizi bekliyoruz.
_______________

Bu ülkede bir Fenerbahçe aymazlığı, yüzsüzlüğü aldı başını gidiyor. Ne yaparsak yapalım ceza almayız yaklaşımının artık suyu çıktı. Bu ülkede sadece Fenerbahçe varmış gibi davranan Fenerasyon şu sıralar birde orman kanunlarıyla ülke futbolunu yönetmeye başladı.

Şike olayında mahkeme kararlarına ve kendisinin kişilere verdiği cezalara rağmen, insanların gözünün içine baka baka, herkesi hiçe sayarak, "sahaya yansımadı" saçmalığını öne sürerek ceza veremeyenler, artık kölesi haline geldikleri bir camia ve onun hükümlü başkanı karşısında bir rezilliğe daha imza attılar. Bu yüzsüz insanlar, Fenerasyonun bu çaresiz ve teslim olmuş tavrı karşısında o hale geldi ki; yayıncı kuruluşun görüntülerini tahrip edip milletten hesap soracak kadar gözleri dönmüş durumda.

Görüntülerde açıkça görülen el hareketi ile hakaret, çıldırmış gibi bağırıp çağırmak suretiyle sözlü ifade ile hareket ve tahrip edilen videonun aslı ortaya çıkınca açıkça görülen tükürüğe, hatta hakem raporuna rağmen Meireles denilen futbolcunun cezasını hangi hukuku göz önünde bulundurarak indirdiniz çok merak ediyoruz.


Cemal Nalga olayında, herkesten önce tepki veren Galatasaray camiası kendi kulübünden kelle istemiş, basketbolcunun ve antrenörün kulüple ilişkisi derhal kesilmiş, takım (-) puanlarla lige başlatılmış ve o takım 2 senede kendini zor toparlamasına rağmen Galatasaraylı sesini çıkarmamış, bu olaydan hicap duymuştur. Yine Engin Baytar olayında, sinirlerine hakim olamayıp hakemin yakasına 1-2 sn. kadar yapışıp bırakan futbolcumuza daha ceza bile verilmeden "takımdan yollansın, kulüp kendisi de ceza versin" diye önce Galatasaraylı ayaklanmıştır.

Ne acıdır ki; takip eden süreçte, bir hazırlık maçında antrenörün sistemi görmek için cezalı oyuncusuna takım arkadaşının formasını giydirip oynatması karşısında şahin kesilip, anında ve etkili kararlar ile cezaları anında yapıştırılmış ve Galatasaraylının ses çıkarmamasından cesaret alınmışken, Türk futbolunun kara lekesi bir şike davasında, bir kulüp ve ikinci yarının tamamında şike yapanlara ceza vermek şöyle dursun neredeyse ülkece özür dileyecek hale getirilmiştik.

Yine Engin olayında, Galatasaraylıların "cezası neyse çeksin" tavrından cesaret alıp 11 maç cezayı anında verip onayanlar, bir de üzerine yine milad masalları anlatmışlardı. Tıpkı sahaya su atılmasıyla, stad yakıp polis arabası devirmeyi, polis yaralamayı bir tutup 5 maç ceza verenlerin daha önce anlattıkları milad masalları gibi. Ne gariptir ki; bu milad denilen olgu sadece Galatasaray için geçerli olmakta.

Görünen o ki; artık kontrolden çıkmış ve kanunsuzluğu kanun haline getirmiş bu camia karşısında sinen, korkan ve çaresiz kalan Fenerasyon Galatasarayın kudretinin farkında değil. Galatasaray karşısında derhal, en sert tedbirleri anında alanlar, bu sahte kabadayı camiadan o kadar korkmuş durumdalar ki, Fenerasyonun kurullarının ceza verdiği Şekip Mosturoğlu gelip Fenerasyon binasında hesap sorabiliyor. Yine mahkemece şike yaptığı tespit edilmiş hükümlü bir başkan gelip Fenerasyonun binasında asıp kesiyor ve ceza indirimi yapıyor.

Bu doğrultuda Galatasaray yönetimi, teknik ekibi ve futbolculardan beklentimiz şudur. Türkiye Süper Liginin ikinci yarısındaki ilk maç olan Kasımpaşa maçında, hakemin başlama düdüğü ile birlikte, gol yeme hatta maçı kaybetme pahasına santra ile birlikte 1 dk. boyunca hareketsiz kalmak ve ruhunu teslim etmiş bu futbol federasyonun anısına 1 dk. lık saygı duruşunda bulunmak. Hatta bir adım ileri gidiyor tüm branşlarda eş zamanlı olarak bu protestonun yapılmasını talep ediyoruz.

Görüyoruz ki; Galatasaraylı bu kudretini demokratik protestolar ile göstermez ise, bazıları bu ülkede kendini yegane güç olarak görmeye devam edecek ve bu tavırları dahada vahimleşip artarak devam edecek. Bu vesile ile dosta düşmana bir kez daha haykırıyoruz "Türkiyedir Galatasaray"

Metin için, Özgür (besyOzgur) arkadaşımıza teşekkür ederiz.

Çok Fazla...


"Ben Bursa ya bu stadın çok fazla olduğunu düşünenlerdenim.
Bu sene bile ortalama 11.000 kişiye oynadılar her maç.
Büyük takım maçları dışında 45.000 kişilik bu stadı doldurmaları neredeyse imkansız.
Proje güzel,yeri güzel ama kapasite olarak çok fazla bence."


Yukarıdaki ifadeler; bir taraftar forumunda, Bursa'nın yeni stad inşaatına ait bilgi ve fotoğrafların paylaşıldığı sayfaya yorum yapan birine ait. Galatasaray'ın stadı inşa edilirken de çok gördüm bu kafaları. Bu tipler, o süreçte enteresan bir akıl tutulması yaşadılar. Önce Galatasaray'ın stadının kapasitesinin az olduğunu, kapasitenin en az 65 bin'e yükseltilmesi gerektiğini söylediler. Üstüne, yetmiyormuş gibi, bu yapılmadığı için kulübe, yönetime, yüklenici firmaya bir güzel saydırdılar.

Sonra, stad bitti. Açıldı ve kullanılmaya başlandı. İlk zamanlarda bir yabancılık sorunu vardı.Taraftarın stada alışması ve sahiplenmesi zaman aldı. Buna bir de ulaşım sıkıntıları eklenince Galatasaray ilk maçlarını yarı yarıya seyirci sayılarına oynadı. Fırsat kaçar mı hiç? Kaçmadı tabii ve bu tipler yine ortaya çıktılar. (Evet, doğru tahmin ettiniz. Stad açıldıktan sonra, olumsuz bir şeyler söyleme fırsatı bulana kadar hiç ortada gözükmediler) Bu kez de; stadın kapasitesinin çok fazla olduğunu, en fazla 40 bin olması gerektiğini, bu stadın hiç bir zaman dolmayacağını söyleyip durdular.

Şimdi de Türkiye de yapılan diğer yeni stadlara kafayı takmış durumdalar. Şehrin, stadın nereye yapıldığının hiç önemi yok. Bursa, Konya, Antalya, İzmir, Eskişehir vs... Onlar sadece eleştirir. Dün bu yazıyı görünce isyan ettim artık.

Bi bitin birader. Allah aşkına bi bitin artık ne olur ya.

"Bu sene 11 bin kişiye oynadılar stad yapmayalım, falanca şehrin-takımın taraftarı maçlara gitmiyor stad yapmayalım" bla bla bla...

Giderler kardeşim. Stada alışmaya, konforlu ortamda maç izlemeye başlayınca giderler.
Bu sene 11 bin gider, seneye 25 bin gider 3 sene sonunda aidiyet duygusu da gelişince 40 bin de gider. Yahu stadlar oldu 45-50 yaş. Anadolu'daki en genç stad 30 yaşındadır. Tribünler zıplarken çökecek nerdeyse. Yeni çıkan yapı denetim yasalarına göre depreme dayanıklılık testleri yapılsa, çoğu stada giriş yasaklanır.

Ne olsun istiyorsunuz? Bir Armand Cesari faciası da biz mi yaşayalım yani?

Benim Memurum İşini Bilir...


Tahkim Kurulu Meireles'in cezasını 4 maça indirdi.



Ne? Bununla ilgili uzun uzun birşeyler yazacağımı mı sandınız? Söz bitti beyler.
Başlıkta gönderme yaptık, Süleyman Demirel'in kulakları çınlasın. Kulüp de resmi siteden okkalı bir açıklama yapmış.

27 Aralık 2012 Perşembe

Maşallah...


Brad Friedel'ı tüm Galatasaray'lılar bilir. 95-96 sezonunda sarı-kırmızılı formayı terleten ABD'li kaleci, bizde 30 maça çıkmış, kalesinde sadece 12 gol görmüş ve sezon sonunda Türkiye Kupasını kaldırma gururunu yaşamıştı. Sonraki sezon ülkesinin takımlarından Columbus Crew'a gitti. 1 sezon oynadıktan sonra Premier Lig'e giden başarılı eldiven, Liverpool, Blackburn Rovers, Aston Villa gibi üst düzey takımların kalesini korudu.

Son olarak 2011'de Tothenham'la sözleşme imzalayan Friedel, dün kulübüyle olan sözleşmesini 1 yıl daha uzattı. Liverpool dışında gittiği takımlarda 30'dan aşağı maça çıkmayan -ki orada da 25 maça çıktı- Premier Ligde üst üste 300'den fazla (tam sayıyı unuttum) maça çıkmak gibi müthiş bir rekoru elinde bulunduran Friedel'ın bu sözleşmesini ilginç kılan nokta ise ABD'li eldivenin 41 yaşında olması. Vazgeçmiyor, bırakmıyor ve tam anlamıyla saygıyı hak ediyor.


23 Aralık 2012 Pazar

Français...


Trabzon ceza sahasında bir pozisyon. Burak faydalanamıyor top auta gidiyor.
Burak oyuna dönmek üzereyken tribündan atılan bir pet şişe kafasına geliyor. Yaralanmasına ramak kalıyor Burak'ın.

Olayı gören Giray, hem tribünleri sakinleştirmek hem de Burak'ın iyi olup olmadığına bakmak için yanına gittiği anda bir de ses bombası patlıyor hemen diplerinde. Bu ses bombasından da Giray çok kötü etkileniyor. Sonrası?

Sonrası bu işte. Bu fotoğraf. Hamit, kardeşinin formasını giydiği takımın tribünlerine, formasındaki Türk bayrağını gösteriyor. Nous ne sommes pas français(*)
diyor; bizim de Türk takımı olduğumuzu unutanlara onların anladığı dilden.


(*)Bir Fransız değiliz

21 Aralık 2012 Cuma

A.C.A.B


Sizin polis gibi Allah bin 500 kere belanızı versin. Mübarek günde beddua ettiriyorsunuz insana. Olayın savunulacak bir yanı yok kesinlikle.

Görüntüler aşağıda. Gayet açık ve net. Olin Edirne - Mersin BŞB maçında, maçın bitimine 2 dakika kala tribünde olaylar çıkıyor. O esnada tribünde bulunan astım hastası bir genç nöbet geçiriyor.

Ancak, üzerinde polis yeleği olan ama polis olduğuna inanmak istemediğim biri gelip, o gence 2 kez jopla vuruyor. Hem de öyle acımasızca vuruyor ki, görüntüleri izlerken o darbeleri kendi bedenimde hissettim resmen. Zaten nöbet yüzünden çektiği acıların, jopu yedikten sonra ikiye katlanmasıyla attığı çığlıklar kulaklarımdan gitmiyor.

Bu kadarı artık çok fazla. Umarım Emniyet yetkilileri o şahısla ilgili etkili bir cezai yaptırım uygular.



20 Aralık 2012 Perşembe

Gelsenkirchen...



Şampiyonlar Ligi'nde son 16 kuraları çekildi. Rakibimiz Schalke 04. Hamit'in evine bir dost ziyareti yapacağız gibi görünüyor.

Son 16'ya kalanlar belli olduğundan ve kuralar konuşulmaya başlandığından beri, başta Fatih Terim olmak üzere takımdaki pek çok kişinin, yöneticilerin ve tabii ki taraftarın gönlünden de Schalke 04 geçiyordu. Allahtan başka birşey istesek olacakmış yani.

Programın belli olan kısmı ise şöyle;
ilk maç, 12-13 Şubat 2012 tarihlerinde, Ali Sami Yen Spor Kompleksi TT Arena'da oynanacak. Deplasmanda oynanacak maç da pek deplasman havasında olmayacak zaten.

18 Aralık 2012 Salı

Carles...


"2000 yılından bu yana 35 farklı yerden sakatlandı.
Ve o yine de takımı için her şeyini vermek istiyor. Saygılar."


Bu Kaç?


Hatırlarsınız, Engin Baytar Cüneyt Çakır'a saldırdığı ve hakaret ettiği için 11 maç ceza almıştı. Elbette yaptıklarının savunulacak tarafı yoktu. PFDK o güne dek görülmemiş bir ceza vermişti Engin'e. Paşa paşa cezasını çekti, bedelini ödedi.

Şimdi bugünlerde Meireles konuşuluyor haklı olarak. Galatasaray maçında gördüğü kırmızı kart sonrası, hakem Halis Özkahya'ya yönelik yaptığı bir takım gayri ahlaki hareketler ve hakeme tükürmesi nedeniyle (aşağıdaki videonun 27-28. saniyesinde tükürme anı görülüyor) çok ciddi bir ceza beklentisi var.





Talimatname'nin 36. ve 42. maddeleri şöyle diyor;

MADDE 36: SPORTMENLİĞE AYKIRI HAREKET
(1) Sportmenliğe veya spor ahlakına aykırı hareket eden, tutum ve davranışlarıyla TFF'nin saygınlığını zedeleyen ya da futbolun değerini düşüren,
(a) Bir ila üç müsabakadan men

MADDE 42: KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI, HAKARET ve TEHDİT
(1) TFF veya mensuplarına, müsabaka görevlilerine, futbolculara, yöneticilere veya diğer ilgili kulüp ve kişilere, hakaret eden, tehdit eden veya herhangi bir şekilde kişilik haklarına saldırı;
(a) Futbolculara iki ila beş; fiillerin müsabaka görevlilerine yönelik olması halinde ise üç ila yedi müsabakadan men cezası.



PFDK'nın; söz konusu Galatasaray olmadığında ceza vermek konusunda ne kadar pinti, ya da başka bir deyişle ceza vermemek konusunda ne kadar yaratıcı olduğunu, yakın zamandan sadece bir örneğe, Emre Belözoğlu - Zokora arasında geçen ırkçılık olayına bakarak anlayabiliyoruz. Eğer, dosyanın görüşülüp kararın açıklanması gereken Perşembe gününe kadar o maddeler bir hokus pokus operasyonuyla değiştirilmezse, Meireles'i de aşağı yukarı bir 10 maçlık ceza bekliyor. Bekleyip görelim bakalım bu kaç?

17 Aralık 2012 Pazartesi

Spor Hariç Vol 6...


Uzun süredir bu seriye bir şey yazmıyorduk. Ancak dün akşamki Fenerbahçe maçında, ultrAslan yine muhteşem bir koreografiye imza attı.

Kadıköy'de kaldırılan şampiyonluk kupası, geçen sezonki Süper Finalde, Kadıköy'de oynanan Trabzon maçında Fenerbahçe taraftarının yapmak istediği ama beceremediği kel adam koreografisi ve Kadıköy'ü yakan Fenerbahçe taraftarı gibi göndermelerle dolu koreografinin asıl güzel yanı kullanılan müzikti.

Mustafa Sandal'ın ilk albümünde yar alan Beni Ağlatma şarkısının introsu kullanıldı. E haliyle dün akşamdan sonra bu şarkıyı listeye eklemek de farz oldu. :)




Akıp giden sel gibi
Esip geçen yel gibi

Neden yoksun yanımda
Bir sen yoksun
Arar gözler hep seni

Neden yoksun yanımda
Bir sen yoksun

Sorar gönlüm hep seni

Bir gün gelip de karşıma çıkınca
Başkası varsa dilinin ucunda
Anlatma
Beni ağlatma

Keep Calm(*)


Nur içinde yatsın, rahmetli dedem “sessiz insandan korkacaksın” derdi. “Susar, susar, Sabreder. Ama gün gelir bir konuşur. Sen verecek cevap bulamazsın.” Galatasaray ve Fenerbahçe rekabetinde, geçtiğimiz yıl arenada 3-1 kazanılan maçla açılan farklı boyut, dün akşam yukarıdaki sözlerle özetlenebilecek yönde ilerlemeye devam etti. O tarihe kadar Fenerbahçe’nin lig maçları bazında Galatasaray’a karşı ciddi bir psikolojik üstünlüğü vardı. Öyle ki; zaman zaman içerde ya da dışarıda, iyi oynayan Galatasaray olsa bile kazanan Fenerbahçe oluyordu. 3-1’lik maç zihinlerde yeni bir kapı açtı.

Galatasaray o günden sonra Fenerbahçe derbilerine, “34 maçlık lig maratonu içinde, sizi şampiyonluğa götürecek 3 puanlardan birinin alınması gereken, diğer maçlardan farksız bir maç” gözüyle bakmaya başladı. Mental hazırlıklarda hep bu doğrultuda yapıldı. Bu; takımın maç öncesi psikolojik olarak dingin, böylece daha konsantre, maç sırasında da sakin kalarak hata yapmamasına imkan tanıdı. O günden sonra Galatasaray, kötü oynasa da kazanması gereken maçları hep kazandı. Oyun zamanla düzeldi ve Galatasaray kompakt bir takım halini aldı.

Bunun en güzel yanını dün akşam gördük. Baktığınız zaman dün akşam takımın en verimsiz 2 ismi Umut ve Burak’tı ama bugün onları pek konuşan yok. Çünkü takımın geri kalanı sahada sakin kalarak, “forvetler bugün kötü, gol atamayacağız galiba” paniğine kapılmadan, “onlar yoksa biz varız” deyip işlerini o kadar iyi yaptılar ki onlardan bahsetmeye gerek bile kalmadı. Maç boyunca ayakta kalan ve yine sakin kalıp savunma arkasına 1 tane dahi top kaçırmayan Semih’in liderliğinde kurulu savunma, önceki maçlara nazaran bu kez topu 3. bölgeye taşımakta ve orada tutmakta çok da zorlanmayan orta saha kilidi açan unsurlardı.

Riera’nın, sol açık mahreçli bir sol bek olarak en iyi işlerinden birini çıkardığı, Hamit’in takım oyununa giderek alıştığını ve oyunun içine daha fazla girmeye istekli olduğunu gösterdiği, Selçuk ve Melo ikilisinin geç de olsa beklenen performansını sergilediği, Yekta’nın “basketbol deyimiyle” bu takımın en iyi 6. adamı olduğunu açıkça ortaya koyduğu bir maç oldu. Her anlamda ezeli rekabetteki üstünlük sadece 5 maçla el değiştirdi.

Galatasaray’ı bugün bu noktaya getiren, o tatsız Fenerbahçe egemenliği zamanlarında susup, konuşacağı günlerin geleceğini sabırla beklemektir. Sakin kalıp, puan farkı kapandığında, hatta liderlik el değiştirdiğinde dahi panik yapmayıp sıradaki maçına hem fiziksel hem de mental olarak sakince hazırlanmasının sahaya ve oyuna sirayet etmesi kaçınılmazdı. Dün akşam bu ayyuka çıktı fark da 5’e. Tebrikler Galatasaray.

(*)SAKİN KAL

İsmail ŞEN
GSFans.org

13 Aralık 2012 Perşembe

140...


Fotoğraf, İskoçya'nın ve tabii ki dünya futbol tarihinin en köklü kulüplerinden Glasgow Rangers'ın 140. yılı kutlamalarından. Fotoğrafta benim asıl dikkatimi çeken nokta, İbrox'un tamamen dolu olması.

Rangers, bu yazın başlarında İskoçya Federasyonu tarafından borçları nedeniyle küme düşürüldü. Üstelik öyle 1 alt lige falan da değil. Scottish Football League Third Division'a yani 3.lige düşürüldüler. Buna rağmen Rangers taraftarının takımına olan bağlılığına hayran kalmamak elde değil.

Bizde taraftarcılık oynayanların ilk mağlubiyette takımlarını dar ağacına çıkardığını düşününce...

12 Aralık 2012 Çarşamba

Melekler ve Kumarbazlar...


Bir film geleceği görebilir mi? Ya da başka bir şekilde soralım. Bir yönetmen, bir yapıtında geleceği ve olacakları işaret edebilir mi? Söz konusu Türk futboluysa, olacaklara dair, gerçekleşme ihtimali yüksek tahminlerde bulunmak kimse için zor değil artık.

Ertekin Akpınar 2009 yılında bir film çekti. Adı; Melekler ve Kumarbazlar. Başrollerini Cem Davran, Hakan Gerçek, Hakan Meriçliler, Bülent Şakrak, Macit Sonkan gibi son derece deneyimli ve başarılı tiyatrocu/oyuncuların paylaştığı film, 17 Ağustos depreminden sonra Adapazarı'nda dört yakın arkadaşın yaşadığı buhranları, geleceğe dair kaygılarını, umutlarını, arayışlarını ve beklentilerini beyazperdeye aktarıyordu. Filmde, Hakan Gerçek'in hayat verdiği Selami karakterinin hayata tutunmak için seçtiği yol ise Sakaryaspor'uydu. Hem kendisi hem de Sakaryaspor için durum ne kadar içinden çıkılmaz gibi görünse de, o Sakaryaspor'unu desteklemekten ve geleceğin güzel günler getireceğine dair umudunu taze tutmaktan vazgeçmiyordu.

Gel gelelim; o güzel günler bir türlü gelmedi. Sakaryaspor gerçek hayatta da hala o filmde anlatıldığı kadar zor durumda ve yalnız. Son durumları şu. Özetle, eğer bugün yapılan kongre için bir başkan adayı çıkmadıysa (son durumla ilgili her hangi bir bilgi gelmedi henüz) Sakaryaspor'u kurtarmak için sadece 20 gün var. Hiç kimse, tıpkı Ankaragücü'nde olduğu gibi, tıpkı Ankaraspor'da olduğu gibi kulübe sahip çıkmıyor. Türk futbolu bir efsanesini daha kaybetmek üzere.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Sakın Dünya Kupasını Kazanma!


Eğer futbolun tanrıları diye bir şey varsa, 24 Haziran 1987 günü müjdenin kokusunu almış olmalılar. Onlar dışında hiç kimse modern futbolun doğuşu olarak kabul edilen 1863 yılından beridir süregelen futbol oyununun tarihini değiştirecek olayın farkında değildi tabii ki.

Burada o çocuğun hayat hikayesini anlatmayacağım. Biraz araştırmayla zaten bu bilgilere ulaşılabilir. Hikayenin ilginçleşmeye başladığı tarihe bakılacak olursa 2000 yılına dönmemiz gerekiyor. 1995'te onu profesyonel anlamda futbola sunan Newell's Old Boys takımına transfer olmuştu ama ne yazık ki küçük çocukta büyüme hormonu problemi ile ilgili bir hastalık baş gösterdi. Bu noktada fakirlik çeken aile bu masrafı karşılayabilecek büyük bir kulübün kapısını çalmak istedi ve bu noktada River Plate devreye girdi. River Plate seçmelerinde başarılı olan çocuk kulübün kıyısından döndü (Bu noktada neden yolunun River Plate'e düşmediğini anlatan Leandro Gimenez ile olan hikayelerini okumanızı tavsiye ediyorum, çok güzel gerçekten).

Tam bu noktada Barcelona'nın yetenek avcısı Rexach devreye girer ve 13 yaşındaki cevheri tedavi masraflarını karşılamak koşuluyla La Masia'ya sokar. Küçük çocuğun Avrupa'daki ilk antrenörü Rodolfo Borrell'di. İki haftalık bir deneme süresi sunulmuştu ama onları hemen etkilemişti gerçekten. Daha o yaşında bugünküne benzer özellikler sergiliyordu; bir süperstar olacağı belliydi.

Daha 16 yaşında Barcelona ile ilk maçına Porto karşısına çıktı ve bundan 334 gün sonra ilk lig maçına çıktı ve ilk rekoruna ulaştı. 2005'te bulduğu gol ise ona "En genç La Liga" golcüsü ünvanını verdi, ta ki onun asistiyle bu ünvanı Bojan Krkiç'e kaptırana kadar.

O andan bugüne kadar yaptıkları ve başarıları hakkında cilt cilt kitap yazılır; kulüpler bazında 5 La Liga, 2 İspanya Kral Kupası, 5 İspanya Süper Kupası, 3 UEFA Şampiyonlar Ligi, 2 UEFA Süper Kupası, 2 FIFA Kulüpler Dünya Kupası; kişisel olarak ise başta 3 Ballon d'Or olmak üzere sayısız ödül. Gerçekten akıl alır gibi değildi yaptıkları.

Kırılmadık rekor bırakmadı bu çocuk, internet siteleri artık kıramadığı rekorların listesini sunma cüreti gösteriyordu. Bu rekorlardan bir tanesini daha kırmanın eşiğindeydi yakın zamanlarda, bir yılda atılan en çok gol rekorunun sahibi Gerd Müller'i kovalıyordu, dile kolay tam 85 gol. 5 Aralık 2012 günü bunun için bir fırsattı ama üst turu lider olarak grubundan çıkmayı garantilediğinden onu yedek kulübesinde tutmuştu Barcelona, daha önünde 4 maç olacaktı zaten bunun için ve sadece 2 gole ihtiyacı vardı artık. Maç golsüz devam ediyordu ve galip gelmek için Tito 58. dakikada onu sahaya sürdü. O da çare olamadı, maçın bitmesine 5 dakika kalmıştı ve bir anda korkunç bir şey oldu. Rakip kaleciyle girdiği pozisyonda sakatlandı ve sahayı sedyeyle terketmek zorunda kaldı. Bu olamazdı, o gün o maçı seyreden veya seyretmeyen birçok kişinin futbol ilahı yılın son ayında bütün yılın emeğinin karşılığını alacağı zamanlarda büyük bir talihsizlikle karşılaşıyordu. Herkesin o anda kafasında sorular yumağı oluştu: "Acaba rekor kaçmış mıydı, sakatlık ne boyuttaydı, ne zaman sahalara dönerdi, bir daha oynayabilir miydi?"

Maçtan sonra korkulan olmadı Allahtan, 4 gün sonra sahadaydı. Ezeli rakipleri Real Madrid'in yenilgiyle döndüğü Betis deplasmanına sapasağlam çıktı sahayı sedyeyle terkedeşinden sonra. 4 gün önce sakatlanmıştı, ezeli rakiplerinin yenilgiyle döndüğü deplasmandaydı ve belki bir daha kıramayacağı bir rekorun peşindeydi; oldukça baskı yaratabilecek bir durum değil mi? Onun için değildi, sahaya çıktı, 9 dakikada birbirinin kopyası 2 gol attı, takımına galibiyeti getirdi ve "kıramadığı rekorlar" listesine bir çentik daha attı.

Bu çocuk değişik bir çocuk. Alışageldik efsanelerden farklı; belki Best kadar yakışıklı ve çapkın değil, belki Cruyff kadar etrafında ilgiyi toplamayı seven ve kibirli değil, belki Maradona kadar dikkat çekecek problemleri yok, belki ezeli rakibi Ronaldo kadar saç stili portföyüne sahip de değil, sadece futbolunu oynuyor, polemiklerden uzak duruyor, Gerd Müller'in rekorunu tarihe gömdükten kısa bir süre sonra " Ballon d'Or'u Iniesta hak ediyor, o alırsa üzülmem." diyecek kadar alçak gönüllü ve takım oyuncusu. Belki de bu yüzden bu kadar kıskanılıyor, belki bu yüzden Pele onun hakkında "Benden iyi mi? O önce Neymar'dan iyi olduğunu kanıtlasın." dedi, belki bu yüzden Cruyff onu tarihin en iyi ilk 11'ine almıyor.

İşte sırf bu yüzden o kupayı kazanma çocuk, seni tarihin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu tartışmalarında senin yüzde birini yapmamış olanların senin önünde yer aldığını söyleyenlerin elindeki tek bahaneyi de alma ellerinden, onları sen futbolu bırakana kadar tartışacakları tek malzemeden mahrum bırakma!

İyi ki varsın çocuk, iyi ki varsın...

Saygılarımla.
Kürşad MURAT

Not : Yazı için GSFans.org yazarlarımızdan Kürşad Murat'a teşekkürler. Kürşad Murat'ın diğer yazılarını okumak için, kendisine ait özel sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Basit Bir Fikir Pek Çok Şeyi Değiştirir!


Videoyu, sol taraftaki Blog 11'in değişmez isimlerinden de olan ultras/Movement blogda gördük. Tıpkı o'nun da dediği gibi; Helal olsun. Projenin resmi web sitesi burada. Ayrıca iletşim için twitter adresleri @OneWorldFutbol ve facebook adresleri Facebook | One World Football

9 Aralık 2012 Pazar

Engel...


Gün çok keyifli başladı aslında benim için. Güzel bir pazar sabahına uyandım, ailemle birlikte güzel bir kahvaltı yaptım ve 5 yaşından beri maçlarını izlediğim Bal-Kes'imin, liderliği alma şansı olan İnegölspor maçını izlemek için babamla beraber stada doğru yola çıktım. Bal-Kes'im 1-0 kazandı ve 2 puan farkla liderliğe yükseldi. Eve geldiğimde keyfim çok yerindeydi. Neşeliydim. Ta ki; Galatasaray'la Beşiktaş arasında oynanan tekerlekli sandalye basketbol maçında, Beşiktaş taraftarlarının yaptıklarını ve olayların fotoğraflarını görene dek.

Olay özetle şöyle; Galatasaray ve Beşiktaş RMK Marine takımları arasında, Ahmet Cömert Spor Salonu'nda oynanan müsabakada ilk yanlış Beşiktaş taraftarlarının salona alınmasıyla başlıyor. İl Spor Güvenlik Kurulu kararı ve kulüpler arasındaki anlaşma gereği misafir takım taraftarının salona alınmaması gerekirken, (kimin izniyle ve hangi akla hizmet bilinmez) antrenörümüz Sedat İncesu'nun itirazlarına ve "bakın bu iş böyle olmaz, kurallar var. Bir terslik çıkar" şeklindeki ikaz ve itirazlarına rağmen, "ne olacak canım, onlarda takımlarını destekleyecek" denilerek Beşiktaş taraftarı salona alınıyor. Ve o takımlarını desteklemeye(!) gelen BJK taraftarları daha maç başlamadan sahaya girip, ortalığı savaş alanına çevirip maçın başlatılamamasına sebep oluyor. Bu olayın ardından polis, (niyeyse) Galatasaray taraftarlarını salon dışına çıkardı. Saha komiseri yaşananlardan sonra müsabakayı başlatmama kararı verdi. Sahaya giren Beşiktaş taraftarları Galatasaray tribününde asılı bir pankartı indirdi.

Salon komiserinin kararına rağmen maç başladı. Ancak, birilerinin durmaya niyeti yoktu. Olayların devam etmesi üzerine maç yarıda kaldı. Sporcuların tekerlekli sandalyeleri bile kırıldı. Beşiktaş taraftarına tepki çok büyük. ultrAslan resmi sitesinden konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Şuradan okuyabilirsiniz. Söylenecek şey yok. Yukarıdaki fotoğraf herşeyi özetliyor. İş reklam yapmaya gelince engellileri bir güzel kullanan Çarşı'nın zaten dosyası kabarık. Irkçılık'ları tescilliydi. Şimdi ise bana göre şiddet yanlısı oldukları açığa çıktı.

Bakalım bu olaylarla ilgili kişi ve kurumlar gerekeni yapacak, yasalar adil şekilde uygulanacak mı? Sabırla izliyor olacağız.


4 Aralık 2012 Salı

4-3-3...



UEFA.com 'da "Yılın Takımı" oylaması başladı. Bu sene oylamaya ekstra ilgi göstermemizin sebebi ise Burak Yılmaz'ın da forvet adayları arasında olması. Girdik ve kadromuzu oluşturduk. Formasyonu 4-3-3 seçince orta saha da 1 oyuncudan fedakarlık ettik ama ileri 3'lüye Messi'yi ekleyerek oradaki açığı bir nebze kapatmayı hedefledik.

Casillas - Lahm, Pique, İvanoviç, Ramos - Mesut, Pirlo, İniesta - Messi, Falcao, Burak. Ne dersiniz? Böyle bir takım yapsak oynadığı ligde şampiyon olur mu?

Oylamaya katılıp takımınızı oluşturmak için istikamet > TEAM of the YEAR

NORMALİZMA...


Şampiyonlar liginde grup maçları sona eriyor bugün ve yarın. Galatasaray’da son grup maçında Braga deplasmanında. Hatırlayacağınız üzere, Portekiz temsilcisi TT Arena’da ki maçta Galatasaray’ı kimsenin beklemediği şekilde 2-0 mağlup etmiş ve Galatasaray için işlerin epey karışmasına sebep olmuştu. Kuralar çekildiğinde, “Galatasaray bu gruptan kesin 2. çıkar. Hatta lider çıkma şansı dahi var” diyen (ben dahil) çoğu insanın düşüncelerini alt üst etmiş ve yine hesap kitap işlerine dalmamıza sebep olmuşlardı. Bizim için “normal olmayan” gerçekleşmişti.


Akabinde yine arena’da oynadığımız ve yine “normal olmayan” hava koşulları altında "oynatılan" maçta Cluj’la da berabere kalınca, “normal olmayan” ihtimaller konuşulmaya başlanmış, “biz bu gruptan çıkamayız, 3. olup UEFA’ya gidelim bari” cilerin sesleri “normal olmayan” şekilde yükselmeye başlamıştı. Ama; Galatasaray’ın pek çoklarına anormal gelen lakin biz inananlar için artık bir “normalizma” halini almış olan “Avrupalı karakteri” Manchester maçında ortaya çıkınca ipleri yeniden elimize aldık. O maçta özellikle takım savunmasında sergilenen performans ve orta sahanın hücuma olan müthiş desteği galibiyeti getirmişti.



Yarın akşam da aynı tarz oyunu beklediğimi söylemeliyim. Hafta başından bu yana konuşulan, Fatih Terim’in maça tek forvetle çıkma ihtimali ise beni en çok umutlandıran şey. Özellikle Gaziantepspor maçında, orta alanın ve kanatların “normal olmayan” şekilde hücuma neredeyse hiç destek vermemesi, üstüne forvet oyuncularının da top almak için orta alana gelmemesi bize belki de 3 puana mâl oldu. Tek forvetli bir oyun tarzı, orta alanın 1 fazla olması demek. Son maçlarda Melo ve Selçuk 2’lisinden istediğimiz verimi alamıyoruz. Bu 2’linin yanına eklenecek Engin, Yekta, Emre Çolak ya da Aydın’dan biri takımın hücum gücüne müthiş bir artı katacaktır. Yerine göre Melo ya da Selçuk’un yükünü azaltacak, böyle ce bu 2 oyuncunun gerektiğinde savunmaya da yardım etmesini sağlayacaktır.



Son maçlarda epey şikayet ettiğimiz beklerin hücuma katkı verememesi sorununun temelinde yatan şey de bu. Bekler hücuma gittiklerinde kademelerine stoperler girer. Sağ bek hücumdaysa sağ stoper kademe de, sol bek hücumdaysa sol stoper kademededir. Stoper’in boşalttığı alan da ön libero kademe yapar. Ancak Melo bazen savunmaya yardım etmeyi “normal olmayan” şekilde o kadar unutuyor ki, stoper’ler mecburen beklere “çıkmayın” demek zorunda kalıyor. Kendim futbol oynadığım dönemlerde de bu sorunu zaman zaman yaşardım. İşte tek forvetli kalabalık orta saha bunu ortadan kaldıracak. “Normal olan” gerçekleşecek.


Galatasaray; alıştığımız, bildiğimiz baskılı ve Fatih Terim jargonuyla söyleyecek olursak “en iyi savunma hücumdan başlar” oyununu oynarsa bu akşam sahadan galip ayrılması sürpriz olmaz. “NORMALİZMA” gerçekleşir. Galatasaray “kendi liginde” yoluna kaldığı yerden devam eder.

İsmail ŞEN
GSfans.org